S2 [bölüm 23]: "Artık Önemi Yok Güzel Gözlü"

77 13 0
                                    

S2 [bölüm 23]:
"Artık Önemi Yok Güzel Gözlü"








Nogitsune olmak tamamen kötü bir şey değildi. Etrafta bilinçsizce dolaşmak ve insanlara zarar vermek beni öldürüyordu. Ama bütün bunların yanında avuçlarımın arasına paha biçilemez bir güç bırakılmıştı. Kullanmakta özgürdüm. Üstelik bu güç sınırsızdı. Eski zayif hâlimin aksine kendimi savunmasız hissetmiyordum. Artık kaosun kendisi bendim. Herkes benden korkacaktı. "İşte böyle Taehyunggg," dedi Nogitsune. Artık sesin kime ait olduğunu biliyordum. "Kurallllları bizzzz koyuyoruzzzz!" Okulun koridorunda dikiliyordum. Buraya neden geldiğimizi bilmiyordum ama Nogitsune ne derse sorgulamadan hareket ediyordum. Vücudumu bir nevi kontrol ediyordu ama tercih benimdi. Ben tercihimi yapmıştım.

"Onları duyuyorum," dedim. Onları bu mesafeden duyuyor olmam çılgınlıktı. Bunca zaman, ben onların etrafında basit bir insan olarak dolaşırken onların sahip olduğu şu güce de bakın! Kendi kendime güldüm. "Ne yapacağız?" Mantıklı yanım yüzeye çıkmak için delicesine çırpınıyordu ama çok geçti. Onu dinleyerek koca bir ömür geçirmiştim ve elimde kalan tek şey yalnızlıktı. Nogitsune kıs kıs gülerken "Bu bizimmm oyunumuzzz, Taehyung," dedi. "Sırrrrrlarrrrr!"

Sırlardan kastı neydi, anlam veremedim. Üstünde çok düşünmedim. Çünkü ne zaman düşünmeye çalışsam kendimi Nogitsune'nin bandajlı suratıyla karşılıklı satranç oynarken buluyordum. Zihnimde bir egemenlik kurmuştu ama bana her ne yapıyorsa kökten değişiyordum. Adımlarımı sürüyerek dış kapıya yöneldim. Orada durmuş ne yapacaklarını planlıyorlardı. "Onilerrrr," diye fısıldadı. Ben de onları çağırdım. Bayan Yukimura'ya yaptıklarım için gurur duymuyordum ama ne önemi vardı? Artık hiçbir şeyin önemi yoktu. Ertesi sabah kalkmak. Okula gitmek. Babama yemek yapmak. Hiçbir şeyin önemi kalmamıştı. Zavallı bir insandan başka bir şey değildim ve Nogitsune benimle işini bitirince benden geriye hiçbir şey kalmayacaktı. Hiç olmazsa son günlerimi asla sahip olamayacağım bu gücün tadını çıkararak geçirebilirdim.

"Çocuklar!" dedim, yüzüme yayılan gülümsemenin ne kadar şeytani gözüktüğünü anlayamadım. Kapıdan çıktığım anda hepsi elektrik çarpmış gibi irkilmişti. Güldüm. "Güzel." dedi Nogitsune'nin hırıltılı sesi. Hepsinin yüzünde olaylara anlam vermeye çalışan bir ifade vardı. Daha önce Taehyung Kim onları şaşırtmazdı. Onları korkutmazdı. Çünkü Taehyung korkak bir soytarıydı. Şimdiyse şaşkınlıktan konuşamıyorlardı. "Ah," dedim, onlara acıyan bir ifadeyle bakarak. "Korkuyorsunuz. Benden mi? Yoksa başka bir şeyden mi?"

"Taehyung?" İlk konuşanın Jungkook olması beni gafil avladı. Ona doğru baktım. Yüzümde duygusuz bir ifade vardı. Hayaleti andırıyordum. Birkaç saat önce aynaya bakmıştım. Tenim bembeyazdı. Göz altlarım mosmordu. Gözlerimin etrafında karanlık bir halka vardı. Bakışlarım boştu. Dudaklarım solmuştu. Artık Taehyung gibi görünmüyordum. Ve Jungkook'un gözlerine bakarken istemsizce huzursuzlandım. O yine harikaydı. Yaralıydı. Bunu Oniler yapmıştı. Hâlâ kanaması vardı ama dimdik duruyordu. Jungkook Jeon ne koşulda olursa olsun boyun eğmezdi. istemeden iç çektim. Nogitsune'nin bu durumdan memnun olmadığını anlamam uzun sürmedi. Başıma yine ağrılar saplanıyordu.

Duruşumu koruyarak "Taehyung öldü." dedim. Nogitsune beni öldürecekti. Er ya da geç. Artık bir önemi yok. Hoseok bir adım yaklaşmaya çalışırken "Dostum, bunu konuşarak halledebiliriz." dedi. Kahkaha attım. "Zavallı Hoseok. Ne kadar da çaresizsin, öyle değil mi? En yakın arkadaşın hepinizden daha güçlü bir canavara dönüştü. Ve şimdi, ondan korkuyorsun!" Kahkaham gittikçe yükselirken güneş batmaya başladı. Gülmeyi kesip onları süzdüm. Chaeyoung'un telefonu çaldı. Konuşmasına müsade ettim. Belki bu bende kalan son insanlık kırıntısıydı. Belki de artık ipler benim elimde olduğundan. Emin değildim.

Telefonu kapattı ve heyecanla "Bedenleri ayrılacakmış," dedi. Ah, benden ve Nogitsune'den bahsediyordu. Herkes ona baktı. "Lisa beklememizi söylüyor. Bedenler ayrıldığında Nogitsune'yi öldürebiliriz." Ellerimi önümde kavuşturup bekledim. Yüzlerinde perçinlenen umuda baktım. Heyecanlarına gülmemek elde değildi. Kendi egolarını tatmin etmeye çalışıyorlardı ama sorsan hepsi beni kurtaracaktı. Cıkcıklamaya başladığımda gülümsemeleri söndü ve odakları yeniden bana çevrildi. Onlara alaycı bir üzüntüyle baktım. "Anlaşılan Lisa her şeyi öğrenememiş." Bay Son'ın bir el ateş ettiğini duydum. Başımı eğip baktığım sırada "Bu da ne demek?" diye sordu. Sesi emir verirmiş gibiydi. Bacağımın kanamasını izlerken Hoseok küfretti. Gözlerimi devirdim.

"Kötü bir hamleydi, Son. Canını yakmam gerekecek. Bedenlerimiz ayrılınca ben çoktan ölmüş olacağım." Jungkook yüzünü buruşturarak öne doğru eğildi. Nogitsune'nin "Sakınnnn yapma." diye tıslamasına rağmen elimde değildi. Onun için endişelendim. İçerde bir yerlerde hâlâ Taehyung Kim'dim. Ve Taehyung Kim'in zayif noktaları vardı. Jungkook Jeon'a bakarken onun da bu zayıf noktalardan biri olduğunu biliyordum. Ona ne zaman baksam içimin sızlamasından belliydi. Gözlerini kapatmış vaziyette acının geçmesini bekliyordu. Onilerin açtığı yara iyileşene kadar ona acı verecekti.

Bay Son'ın kurşunu vücudumdan düştü ve yara kapandı. Gülerek ona baktım. Hoseok dilini yutmuş gibiydi. Yuqi bana baktı. Oniler neden benimleydi? Buna anlam veremiyordu. Yüzümdeki gülümseme genişlerken "Ölmekten kastın ne?" diye sordu Yuqi. Bu kadar yavaş anlamaları sinirimi bozuyordu. Onilerden birini ikizlerin üzerine gönderdim. Tamamen can sıkıntısından kaynaklıydı. Vücudumu işaret ettim. "Halimi görüyor musun? Ölüyorum, küçük tilki. Nogitsune benim yaşamımı emerek kendine bir beden yaratıyor. Bedenlerin birbirinden ayrılmasını beklerseniz geriye birkaç dakikadan fazla zamanım kalmaz." Bunları o kadar rahat anlatıyordum ki hepsi küçük dillerini yutmuştu. Korkak zayıf Taehyung. Yardıma muhtaç Taehyung. Şimdi karşılarında ölümle korkusuzca karşı karşıya gelen bir Taehyung vardı. Bu onları korkuttu. Korkmaları beni mutlu etti.

"Bir çaresine bakarız," dedi Hoseok. "Halledeceğiz dostum. Her zaman hallettik. Bunun da bir çaresine bakacağız." Onlara bakarken hepsine acıdım. Bensiz koca bir hiç olduklarını hâlâ fark edememiş miydi? içimde yükselen bu acıma duygusu sırasında Lisa, babamı ve Maria'yı da yanında getirerek hastaneye varmıştı. Yıllarca peşinden koştuğum kız artık gözüme karadelik gibi görünüyordu. Yıllarca bütün sevgimi emmişti ve o sevgiyle başkalarına koşmuştu. Babamın arabadan inip beni gördüğü ânı üzülerek izledim. İçlerinde yalnızca onun sevgisine gerçekten inanmıştım. Keşke onu kurtarabilseydim. Ama Nogitsune engellenemezdi. Hepimiz ölecektik. Yeniden Hoseok'a baktım. "Artık bir önemi yok."

Onileri üstlerine gönderdim. Savaşmak için fazla savunmasızdılar. Alfaları yaralıydı. Jungkook, yaralıydı. "İçlerinde ilk ölenlerrrrden biri o olacakkkk." dedi Nogitsune, zevkten dört köşeydi. Karmaşayı izlerken başımı iki yana salladım. "Hayır." dedim. Güçsüz tarafım bir anda aciz hissetmeye başlamıştı. Oniler Jungkook'a yönelirken Mingyu ve Minho onu uzaklaştırdı. Yuqi, henüz kullanmayı öğrenemediği kılıcıyla onlara zaman kazandırırken camdaki yansımama baktım. Yansımam gülüyordu. "Yansıma değilll." diye fısıldadı, Nogitsune. Bedenlerimiz ayrılınca böyle görünecekti demek. İç çektim. Arkamı dönüp içeri girmeden önce son kez babama baktım. Bay Son'la silahlarına sarılmışlardı. Onileri engellemeyeceğini biliyordum ama kurşunlarını harcamalarına izin verdim.

Döndüm. Karanlığa ilerledim. Jungkook "Taehyung!" diye kükrediğinde henüz birkaç adım atmıştım. Nogitsune devam etmek istiyordu ama vücudu kontrol eden Taehyung'un iradesiydi. Benim irademdi. Bu yüzden ayaklarıma durmalarını söyledim. Arkama döndüm. Bir koluyla duvardan destek alırken diğer kolunu karnına dolamıştı. Gözleri bana çevrilmişti. Ela-yeşil gözleri beni değiştiriyordu. Olduğumdan daha farklı bir adam olmama sebep oluyordu ama Nogitsune "Bugün değil." diye ısrar etti. Bencil pisliğin tekiydi. O da diğer herkes gibi beni kullanıp işi bitince kenara atacaktı. Bıraktım Jungkook konuşsun. Bıraktım, istediğim kadar gözlerine bakayım. Nasılsa bu sondu. Artık önemi yoktu.

"Sonuçların daha çıkmadı," dedi. Sesi boğuk geliyordu. Ah Tanrım, diye düşündüm. Bu hâlde bile modelleri kıskandıracak kadar iyi görünüyordu. Ona cevap vermedim. Yüzümdeki ölü bakış yeterli bir cevap olmalıydı. Biraz diklendi ve nefesi teklese de bozuntuya vermedi. "Hasta değilsin Taehyung. Bence bu Nogitsune'nin oyunu. Bırak sana yardım edelim."

Gözlerime, doğruca içerde tıkılıp kalan Taehyung'a baktı. "Bırak, sana yardım edeyim."

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now