S1 [bölüm 11]: "Darmadağın Etti Beni Ama Bundan Bir Haberdi"

114 14 1
                                    

S1 [bölüm 11]:
"Darmadağın Etti Beni Ama Bundan Bir Haberdi"







Ormanda mükemmel bir hava vardı. Soğuktu ama rüzgâr tеnimizi okşuyor gibiydi. Kuşların kanat çırpmasını dinlerken Chaeyoung'un elindeki arbalete endişeyle baktım. "Onu kullanabileceğinden emin misin?" Yere eğilmiş arbaletin yayıyla uğraşıyordu. Saçını toplamak için diklenirken, "Canımı sıkma Taehyung." dedi. "Jiwon halam ailemizdeki en iyi nişancı olduğumu söyledi." Doktor Deaton'ın her ihtimale karşı yanında getirdiklerini çantadan çıkarmasına yardım etmek için eğildim.

"Jiwon halan sana aile işini öğretiyor. Dikkatli ol da seni kendisine benzetmesin." Telefonumu çıkarıp ekrana baktım. Jungkook'tan arama gelmesini bekliyordum. Bu işi riskli yapan şeylerden biri de Jungkook'un kendini ifşa etmek zorunda kalmasıydı. Son'lar Jungkook'u bulmak için buraya gelecekse kanıta ihtiyaçları olacaktı. Jungkook'ta şerifin ofisinin yakınlarında görülmüştü. Birkaç saat önce. Şimdiye kadar dönmüş olmalıydı. Bir terslik çıktığından endişeleniyordum. Lisa gelip elime bir fener tutuşturunca başımı kaldırdım. "Hava kararıyor. Bunun iyi bir fikir olduğundan emin misin?"

Kesinlikle emin değildim. Jiwon ve Bay Son buraya gelince deneyimsiz birkaç çocuktan oluşan ekibimiz başarısız olabilirdi. Bu durumda hepimiz tehlikedeyiz demekti. Üstelik Hoseok ifşa olacaktı. Ama bunun yanında başarılı olmamız da olasıydı. Jungkook'u adaletin elinden kurtarabilirdik. Bir problemimiz eksilmiş olurdu. Bu düşünceyle tuzağı tekrar kontrol etmeye gittim. Üstünü ağ ve toprakla kapattığımız eski çukur belli olmuyordu. Başımı kaldırıp etrafa göz atarken Jungkook'un bize doğru koştuğunu fark ettim. Kollarımı iki yanda havaya kaldırırken, "Nihayet!" diye sitem ettim. Kurduğumuz tuzağın üzerinden atlayıp yanımıza geldi.

Hoseok hayal kırıklığıyla tuzağa baktı. "Dostum, bu işe yaramayacak." Keyfi son derece yerinde görünen Jungkook onun sırtına bir tane patlatırken, "Takma kafana Hoseok," dedi. "İşe yaramazsa elimizi kirletiriz." Ondaki bu rahatlık, gerekirse acımasız bir katil olabileceğini ima eden bu ses tonu, beni fazlasıyla rahatsız etti. Bir anda kendimi ormanın içinde yalnız başıma dikilir gibi hissettim. Kaskatı kesilen vücudumu yeniden hareket ettirebildiğimde arkamı döndüm.

"Ben arabada bekliyorum. Kaçmanız gerekirse diye." Mırıldandığımı kimse duydu mu bilmiyordum ama umursamadım. Jeep'e binip öfkeyle kapıyı kapattım. Ayağım gazda hazır bekliyordu. Bay Son'un ne kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum ama Jiwon gibi bir kardeşi varsa korkmam gerektiğini de biliyordum. İlerleyen dakikalarda güneş battı. Ay ışığı ellerime vuruyordu. Dolunay yaklaşıyordu ve Hoseok'un kontrolden çıkma riski yüzünden tedirgindim. Telsizi açıp babamın ne alemde olduğunu kontrol etmeye karar verdim. Park ve Simon durum raporu veriyordu. Telsizden gelen cızırtıların karanlığı huzurlu kılan bir yanı vardı.

Ormanın içinden gelen seslere bakılırsa bir şeyler yanlış gidiyordu. Biraz sonra Hoseok ve Chaeyoung göründü. Doktor Deaton'ın Lisa'yı taşıdığını gördüm. En arkadan Jungkook geldi ve Lisa'yı kaparak Jeep'e doğru koşmaya başladı. Arabaları çalıştırıp gitmek için birkaç saniyemiz vardı çünkü karanlığın içinden devasa bir kertenkele bize doğru geliyordu. Kertenkele olduğundan emin değildim. Herhangi bir şey olabilirdi.

"O da neydi öyle!" dedim. Bir yandan Lisa'ya bakmaya çalışıyordum. Dikiz aynasında Chaeyoung'un arabasının keskin bir dönüşle otoyola çıktığını gördüm. Jungkook Lisa'yı kendine yaslamıştı. Üzerindeki birkaç çizik dışında iyiydi. "Lisa'nın nesi var?" Başından aşağısını hareket ettiremeyen Lisa titrek ama alaycı bir sesle, "Felç edildim." diye cevap verdi. Son'lar ne tür bir silah kullanıyordu acaba? Hız kesmeden yola devam ediyordum. Birdenbire önümde beliren iki siluetle küfrederek frene asıldım.

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now