S2 [bölüm 27]: "Söylenecek Söz Yok, Gidiyorum Ben"

70 12 0
                                    

S2 [bölüm 27]:
"Söylenecek Söz Yok, Gidiyorum Ben"





*

Biraz su biraz yeşillik, her yer benim evimdir Taşırım dünyayı sırtımda, her dil benim dilimdir

Ama söylenecek söz yok, gidiyorum ben Hoşçakal, hoşçakal, hoşçakal, hoşçakal

Ben bir kısrak gibi, gelmişim dünyaya

Şahlanıp gitmek içimde var

Hoşçakal

...

"Okula mı gidiyor?" diye memnuniyetsizlikle inledi Yuqi. Oraya son gidişimizde hepsinin canına okumuştum. Dolayısıyla tedirgin olmaları normaldi. "Jennifer'la anlaşmaları bitti. Onilerin ortaya çıkmasına daha birkaç saat var. Tek başına ve hâlâ zayıf. Şansımız var." Hiç kimse Nogitsune'yi öldürmek istemiyordu. Yol boyunca türlü bahaneler uydurup durmuşlardı. Ben kararlıydım. Öleceksem bile Nogitsune'yi yanımda götürecektim. Jungkook yol boyunca sessizliğini korumuştu. Arabayı onun sürmesine minnettardım. Böylece ona bakmak için daha fazla fırsatım olmuştu.

Keskin çene hattı, biçimli burnu, dudakları, ela-yeşil gözleri ve hüzünlü bakışları. Jungkook Jeon bütün bunlarla son derece yakışıklı görünüyordu. Kendimi dikiz aynasında görmüştüm. Cesetten tek farkım gözlerimin kırpışıyor olmasıydı. Onunla hiçbir zaman bir şansım olmayacaktı. Jungkook gibiler Lisa gibilerle birlikte olmalıdır. Benim için bir gelecek yoktu. Elimden geleni yapmıştım. Bu son oyundu ve artık bana ihtiyaçları yoktu.

"Kes şunu." Hoseok fısıldadı. Kaşlarımı çattım. "Neyi keseyim?" Gözlerini kapatıp kendini toparlamaya çalıştıktan sonra "Konuş Taehyung," dedi. Sesi titriyordu. Ah Tanrım. "Hâlâ hayatta olduğunu hissettirecek bir şeyler yap. Öyle hareketsiz durma." Arabada gerginlik elle dokunulur hâle gelmişti. Gözlerimi devirdim. Chaeyoung'un yüzünü ellerine gömdüğünü ve kendi kendine bir şeyler mırıldandığını duydum. Lisa ön koltukta huzursuzca kıpırdanıyordu. Jungkook duruşunu bozmadı. Güzel, diye düşündüm. Beni dikkate almaması herkes için en iyisiydi. Ama ölmeden önce onları neşelendirebilirdim. Taehyung Kim'i bir şeytandan ziyade bir soytarı olarak hatırlamaları daha iyiydi.

Bu yüzden gülerek Hoseok'un omzuna bir yumruk attım. "Dostum, çok dramatiksin. Biliyor musun Chaeyoung, Hoseok her zaman drama kraliçesi gibi davranırdı. Bir keresinde ortaokul gösterimiz vardı" Konuşmamı Hoseok'un inleyerek "Ah siktir! Kapa çeneni Taehyung!" demesi böldü. Hınzır bir şekilde gülümsedim. "Gösteride Hoseok'a ağaç rolü verilmişti."

"TANRIM TAEHYUNG! KAPA ÇENENİ!"

Chaeyoung burnunu çekerek bana baktı ve "Gerçekten mi?" dedi. "Ağaç mı?" Zayıf bir gülümsemeyle sevgilisine döndüğünde ben de güldüm. "Evet. Lisa başrol olduğu için Hoseok'u seçmelere peşimde sürüklemiştim. Lisa prensesi canlandıracaktı. Benim prens, Hoseok'un da yaver olması gerekiyordu. Ama Hoseok çok heyecanlandı ve öğretmen de onu kırmamak için ağaç olmasını söyledi. Ben kuleye çıkmaya çalışırken sahne dekorunu parçaladığım için kovuldum bu arada. Her neyse. Tek yapması gereken sahnede hareketsizce durmaktı. Ama o ne yaptı? Prensesin atı öldü, bu arada atı Danny canlandırıyordu, ve ağaç bir anda sarsılmaya başladı. Hoseok ağlıyordu." Hoseok utançla başını cama vururken Chaeyoung ve Lisa gülmeye başladı. Kahkahalarını duymak işe yaradığımı hissettirdi. Lisa kahkahası kesilirken hafif bir tebessümle arkaya döndü.

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now