S3 FINAL [bölüm 45]: "Sen Neredeysen Oraya Gideceğim"

62 10 0
                                    


S3 FINAL [bölüm 45]:
"Sen Neredeysen Oraya Gideceğim"








...

dünya zorlaşmaya başladığında sen neredeysen oraya gideceğim.

...


wherever you are that's where i'll be

~




"Daha fazla oyalanacak mısın?"

Hoseok telefonun diğer ucundaki Jungkook'a kızarken sosisliden bir ısırık aldım. Maria önüme ketçabı iterken oğluna endişeli bir bakış attı. Son zamanlarda fazla gergin olan alfamızın yeni bir sorunu vardı: betası Jungkook tarafından görmezden geliniyordu. Gerçi anlamadığı şey şuydu ki Jungkook yalnızca onu değil, çevresindeki herkesi görmezden geliyordu. Theo'yla yaşananlardan sonra onu bir daha görmemiştim. Çatı katına kapandığını Mingyu'dan öğrenmiştim. Yüzü kana bulanmış hâlde lakros sahasına gelmişti. Şaşkınlıktan konuşamıyordu. "Beni dövdü." demişti. Jungkook Jeon, sırf dairesine girdiği için Mingyu'yu dövmüştü.

O günden beri kimse çatı dairesine gitmeye cesaret edemiyordu. Alfa olan Hoseok bile. Jungkook'un bu ruh hâline ben sebep olmuştum. Kendimden nefret ediyordum. Sabahları yataktan çıktığımda ilk iş Jungkook'u aramak oluyordu ama parmağım isminin üstünde asılı kalıyordu. Onu aramaya yüzüm yoktu. Arasam bile açmayacağını gayet iyi biliyordum. Yüz yüze görüşmeliydik. Buna da cesaret edemiyordum. Mingyu'ya yaptığı gibi yüzümü parçalayacak değildi ama duymak istemediğim şeyler söyleyebilirdi. Kalbimin korkuyla hızlanmasına neden olan başka bir ihtimal daha vardı. Beni artık sevmediğini söylemesinden ölesiye korkuyordum. Elimde fırsat varken ona duygularımı söylemeliydim.

Hoseok telefonu öfkeyle fırlatıp kapıda bekleyen sürüye katılırken sosislinin kalanını ağzıma tıktım. Kendime olan öfkemden dolayı boğulmaya çalışıyordum. Riskli bir yöntemdi ama bunu hak etmiştim. Zaten paramparça olan bir adamı tekrar tekrar kırmak karaktersizlikti. Ben de adi herifin tekiydim işte. Sürü hep birlikte toplanıp giderken Maria'yla arkalarından baktım. Brett ve kardeşleri birinden kaçıyordu. Çevrede olması ihtimaline karşı kontrol edeceklerdi. Yoongi her ne kadar Brett'ten nefret ettiğini söylese de onun için endişeleniyordu.

Sürü gözden kaybolurken Theo, "Millet!" diye seslenerek araç yolunda belirdi. "Size katılmamın bir sakıncası yoktur umarım." Kimseye fark ettirmeden bana meydan okuyan bir bakış attı. Hoseok'a Theo'nun yaptıklarını anlatmıştım ama beni dinlememişti. Theo'nun bir tehdit olduğuna inanmıyordu. Daha da kötüsü, bana inanmıyordu. Duygularımın paramparça olduğunu hissediyordum. Sırtımı sıvazlayacak bir Jungkook yokken her şey daha yorucu görünüyordu. Bu yüzden Theo onlara katılıp gözden kaybolduğunda kendimi verandaya bıraktım. Maria kollarını göğsünde kavuşturup "Anlat bakalım Taehyung." dedi. Bir anne olarak diğerlerinin göremediği yaraları görüyor olmalıydı. Aksi takdirde bunu sormasına mantıklı bir açıklama getiremeyecektim.

Yanıma çömelirken kolumu sıvazladı. "Hoseok çok yorucu olabiliyor, biliyorsun. Dertlerine bir yenisini eklemene gerek yok. Hâli hazırda fazlasıyla var anlaşılan." Başımı ona çevirdim. Gözlerime her şeyi anladığını gösteren bir bakışla bakıyordu. Elimde olmadan ağlayacağımı hissettim. Birdenbire annemi feci özlediğimi fark ettim. Karşıma geçip yüzüme yapışan tozu toprağı silmesini ve kararlı gözlerle bana bakarak "Taehyung," demesini istiyordum. "Bunu yapabilirsin. Canın yanacak, belki yaralanacaksın. Ama kanının her damlasına değecek." Bunu ilkokuldaki futbol maçımdan önce söylemişti. Maçı kaybetmiştik ve burnum kanamıştı. Ama haklıydı. Kanımın her damlasına değmişti çünkü ilk kez gol atmıştım.

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now