S1 [bölüm 8]: "Aklımı Alıyordun Ve Bunun Farkında Değildin"

115 15 1
                                    

S1 [bölüm 8]:
"Aklımı Alıyordun Ve Bunun Farkında Değildin"







Aramız pamuk ipliğine bağlı olmasına rağmen bendeki dalgınlık Hoseok'un dikkatini çekmeyi başarmıştı. Her ders Öğretmenden uyarı almamın da buna katkısı vardı muhtemelen. Kimya dersinde yaptığımız karışım sırasında partnerimi patlatmaya bir tık uzaktaydım. Öğretmenin bağrışları eşliğinde sınıftan çıkmıştım. Ardından sıra lakros antrenmanındaydı. Bütün beceriksizliğimle kaledeydim ama ilk kez bir top yakalamayı başarmıştım. Bunun farkında değildim. Koç dakikalarca topu geri fırlatmam için bağırıp durduktan sonra nihayet beni sahadan atmıştı. Nihayet tarih dersinde sorulan soruya hidrojen bağı diye cevap verdiğimde Hoseok'un sabrı taştı.

"Senin neyin var, Taehyung?" diye sordu bana. Dolabımı açmış boş boş içine bakıyordum. Aklımı meşgul eden bir şeyler vardı ama ne olduğunu bir türlü bulamıyordum. Jungkook'un benimle kaldığı gecenin sabahında yalnız uyanmıştım. Ortalıktan kaybolmuştu. Puf diye. Öyle aniden. Hiçbir haber vermeden. Kaybolup gitmişti ve bende telefon numarası yoktu. Evine gidip bakmayı denemiştim. Elbette artık arkasında iz bırakmayacak kadar akıllıydı. Bir haftayı aşkın süredir ortalıkta yoktu. Babam ve ekibi her yerde onu arıyordu. Gidebileceği başka bir yer var mıydı onu bile bilmiyordum.

Dolabı kapatıp alnımı yasladım. "Sanırım Lisa'yla alakalı," dedim. "Geçen hafta mesaj attı. Mesajını geç gördüm ve o zamandan beri bir daha konuşmadık." Hoseok bana garip bir ifadeyle baktı. Kurtadam sezgisi. Kahretsin. Başımı dolaba vurup diklendim. "Yok bir şey, tamam mı? Ben iyiyim. Eve gidip biraz dinlenmem lazım." Dolabını kapatmasını bekledikten sonra birlikte çıkışa ilerledik. Bahçede ayrılacağımız sırada Chaeyoung çıkageldi. "Babamlar şüphelendiğimi anlamış olmalı. Çok temkinli davranıyorlar."

Geçtiğimiz haftayı ailesini gözlemleyerek geçirmişti. Hoseok'un zararsız olduğuna karar verip bizim tarafımızda yer alacağını söylemişti. Gerçeği söylüyordu. En azından Hoseok buna emindi. "Peki ya ev?" diye sordum. "Evde herhangi bir şey buldun mu?" Etrafa göz attıktan sonra bize doğru eğildi ve "Bodrum silah kaynıyor," dedi. "Avcılık yapanlara silah tedarik ediyoruz ama bazı silahlar pek de hayvan avlamak içinmiş gibi görünmüyor." Özür dilercesine Hoseok'a baktı. Göz devirdim. "Siz elinizden geldiği kadar dikkat edin. Bir şey olursa da anında arayın."

Arabayı çalıştırıp yanlarından ayrıldığım sırada yine dalıp gitmiştim. Babamı arayıp ne yaptığını sordum. Park cezası için şikayet etmeye gelen biriyle kavga ediyordu. Çabucak kapadı. Ben de eve gidip yemek yapmaya karar verdim. Annemin yokluğunda babama bakma görevini ben üstlenmiştim. Yemek yapmak konusunda berbattı ve sürekli dışardan yemek de en sonunda onu şişirmişti.

Evin önünde indiğimde odamın camına baktım. Camı açık bıraktığıma inanamıyordum. Fırtına uyarısı vardı ama o kadar dalgındım ki kapatmayı unutmuştum işte. İç çekerek içeri girdim. Mutfakta kolay bir şeyler yapmak için oyalandım ve nihayet odama çıkıp üstümü değiştirme şansım oldu. Odamın kapısını açtığım anda camı açık bırakmadığımı anladım. Biri odama girmişti. Ve o kişi Jungkook Jeon'du. Hızlanan kalp atışlarımı görmezden gelerek çantamı kenara bıraktım. Yine aynı koltukta oturuyordu.

"Neredeydin?" diye sordum ona. Hesap sorar gibi bir hâlim vardı. Bütün haftayı onun nerede olabileceğini düşünerek geçirmiştim ve şimdi karşımda belirivermişti. Daha dikkatli bakınca terlediğini fark ettim. Kaşlarımı çattım. Yüzünün bu kadar solgun olduğunu hatırlamıyordum. Ona yaklaşınca kan kokusunu aldım. "Siktir," dedim keskin kokuyla burnumu tutarken. "Jungkook." Başını güçlükle kaldırdı. Gözleri odağını bulabilmek için fazla uğraşmak zorunda kaldı.

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now