S2 [bölüm 29]: "Gitmene İzin Vermek İstemiyorum"

81 12 0
                                    

S2 [bölüm 29]:
"Gitmene İzin Vermek İstemiyorum"







Elimdeki bira şişelerini kırmadan masaya bırakmayı başarınca etrafımda döndüm ve ortamı inceledim. Eserimle gurur duyuyordum. Tam olarak benim eserim sayılmazdı ama bu işteki payımı görmezden gelmek imkansızdı. Mark ve Ethan boya kutularını müzik sisteminin yanındaki masaya dizerken Hoseok'un bana doğru geldiğini gördüm. Yüzündeki ifade ne düşündüğünü açıkça ele veriyordu, bu yüzden işaret parmağımı ona doğrultarak "Hayır!" dedim. "Sakın söyleme! Bu uzun zaman sonraki ilk eğlencemiz ve bu akşam rahatlayıp keyif yapman gerekiyor."

Etrafına bakarken oyunbozan ses tonuyla "Dostum, Jungkook bizi gebertecek," dedi. "Ölmek için çok gencim!" Ona bu söylediğinin saçmalık olduğunu bağıracaktım ama Danny çatı katının kapısını kaydırarak içeri girdi. Hoseok'un yanından geçip "Hey, Danny!" diye sıcak bir karşılama yaptım. O da ortamdan son derece memnun bir şekilde bana selam verdi ve Ethan'ın yanına geçti. Gözlerimi devirip bu konuyu arka plana attım. Sırıtarak Jungkook'un dairesini parti mekanı olarak seçen aklımı sevdim. Tam bu sırada elindeki kokteylle bana doğru gelen Lisa'yı fark ettim. "Sen içtin mi?" diye sordu bana. Görüntümdeki dengesizlik ona sarhoş olduğumu düşündürmüş olmalıydı. Eh, Taehyung Kim'i tanıyorsanız genel karakterinin sarhoş olduğunu bilirdiniz. Bu yüzden Lisa'ya cevap vermek yerine daha çok sırıttım.

Gelenlerin yüzlerini veya tercihe göre vücutlarını boyamaya yardım ediyordum. Bu işi Kristina'ya bırakmam gerekirdi ama parti çoktan başlamıştı ve ben aklımı dağıtamıyordum. Belki güzel birkaç kız görürsem keyfim yerine gelir demiştim. Kristina erkekleri boyarken önüme gelen her dişinin yüzüne bakıyordum. Ve bu iki saniye sürüyordu. Gittikçe dehşete düşüyordum ve yüksek müzik yüzünden kafamın içinde atan kalbim deli gibi çarpıyordu. Dehşete düşüyordum ama bu bir partiydi. Toparlanmalıydım.

Parti vermek Mark'ın fikriydi. Ben de bunda bir sakınca olmadığına karar vermiştim. Hayat felsefem yedi yirmi dört partilemek üzerine kuruluydu. Gerçi, son bir yıl çok dramatik geçmişti. Bu yüzden bu partinin bizi kendimize getireceğini düşünmüştüm. Belki biraz da Jungkook yüzündendi. Bir gün boyunca uyumuştu ve uyandığında her şey normalmiş gibi ayaklanıp eve gitmişti. Bütün hafta sakinlik içinde geçmişti. Yaptığı şeyden sonra ona teşekkür etmiştim ama o beni bir kere bile aramamıştı. Telefon başında mesaj bekleyen bir kız değildim, hayır dostum. Ama doğru olan yazmasıydı. Aramızda bir şeyler oluyordu, bunu kafamda kuruyor olamazdım. Ama anlaşılan kafamda kuruyordum çünkü koca bir hafta beklememe rağmen telefonum çalmamıştı. Ben de derslere gömüldüğüm için bu konu üzerine çok düşünmemiştim. Sonra Mark gelmişti ve parti vermekten bahsetmişti. Anlaşılan ben düşünmesem de bilinçaltım düşünüyordu çünkü parti vermek için Jungkook'un çatı katındaki dairesini seçmiştim.

Ve evet, Jungkook'un bundan haberi yoktu.

Okuldan tanıdıklarım ve dışarıdan gelen yabancılar sayesinde ortam tıka basa dolmuştu. Özel floresanlar ve boyalar sayesinde insanlar parlıyordu. Kristina birinin göğsüne devasa bir panter çizmişti. Görülmeye değer bir manzaraydı çünkü panteri taşıyan vücut bir harikaydı. Ona olan ilgimi de saniyesinde kaybettim ama silkinerek kendime geldim. Bu gece bir parti vardı. Partide drama olamazdı. Mingyu'nun görevi Jungkook'un partiyi mahvetmesine engel olmaktı. Bu yüzden kapının yakınında Yuqi'yle konuşuyordu. Bana bakıp her şeyin yolunda olduğunu işaret ettiğinde sırıttım.

Kristina müzik eşliğinde dans ederken omzuna dokundum. "Hey," dedim. "Yüzümü boyamaya ne dersin kedicik?" Yüzünde parlayan kedi bıyıklarına baktığımı anlayınca göz devirdi ve beni çekerek oturttu. Gülerek "Ne çizmemi istiyorsun?" diye sordu. Gözlerim bir anlığına boşluğa dalmıştı ama kendime gelerek istediğim şeyi ona söyledim. Bunun çok kolay olduğundan yakınarak istediğimi çizdi ve bana bir ayna tuttu. Karanlıkta parlayan şekle baktım. Sırıtarak baş parmağımı kaldırdım. Kristina yeniden dans etmeye koyulmuştu. Ben de ortama ayak uydurmalıydım.

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now