S4 [bölüm 58]: "Let The Rain Wash Away, All The Pain Of Yesterday"

72 10 7
                                    


S4 [bölüm 58]:
"Let The Rain Wash Away, All The Pain Of Yesterday"










i'm coming home

i'm coming home tell the world i'm coming home

let the rain wash away

all the pain of yesterday i know my kingdom awaits and they've forgiven my mistakes

i'm coming home

i'm coming home tell the world that i'm coming

~

Boğularak geçen günlerin ardından Jungkook'un dönüşü gündoğumu gibiydi. Yüzüme renk gelmiş, neşeyle dolmuştum. Jungkook beni Taehyung Kim yapan parçaydı. Ama bazı sorunları da beraberinde getirmişti.

Hoseok ve Jungkook birbirine diklenirken gergin bir ifadeyle yakamı çekiştirdim. "Çocuklar, kesin şunu." Onları ayırmak için araya giren Brett neredeyse eziliyordu. Bana yardım dilenen bakışlarla bakarak ikisini birbirinden uzak tutmaya çalıştı ama iki alfayı birbirinden ayırmak ne derece mümkündü? Hoseok hırlamayı andıran bir sesle, "Senin burda yerin yok," dedi, Jungkook'a. "Güçten vazgeçtiğini söyledin. Şimdi olay çıkarmayı kes." Birbirlerine dişlerini gösterirken gidip Jungkook'u geri çekmeye çalıştım. Artık bir alfa olmasının dışında o bir Jeon'du ve öfkeliydi. Onu tutabilecek bir güç olduğundan emin değildim. Nitekim elimden kurtulup parmağını Hoseok'un yüzüne doğrulttu. "Sürünle ne istiyorsan yapabilirsin Jung. Taehyung benimle geliyor."

Bir yere gittiğimiz yoktu. Gördüğüm muameleden ve onun yokluğunda içine düştüğüm yalnızlık yüzünden intihara karar vermemden dolayı hepsine öfkeliydi. Artık bir alfa olduğu için benim onun sürüsüne dahil olmamı istiyordu. Hoseok da benim doğuştan kendi sürüsüne ait olduğumu söylüyordu. Ama ikisinin de anlamadığı bir durum vardı. "Çocuklar," dedim, sesimi yükselterek. "Ben bir beta değilim. İnsanım. Hatırladınız mı? İnsan!" İkisinin de kafası bana dönünce omuzlarımı düşürdüm. Nihayet. Lisa başını salladı. "Evet," dedi. "Bak, Taehyung haklı Jungkook. Kendi kararını verebilir." Hoseok gülerek köpek dişlerini gösterdi.

"Taehyung'un senin sürün için benimkini bırakacağını mı sanıyorsun?"

Ortama sessizlik hâkim oldu. Neredeyse sessizlikte duyulan o uğuldamayı duyuyordum. Böyle cüretkar bir laf eden arkadaşıma uzunca bir süre baktım. Anlaşılan bana yaptıkları haksızlığın elle tutulur yanı olmadığını fark etmemişti. Taehyung Kim tarafından kolayca affedileceklerine son derece emin görünüyorlardı ama onları yargılayamıyordum. Bu rahatlığın sebebi benim tavırlarımdı. "Anlaşılan," dedim, kollarımı göğsümde bağlarken. "İçinde bulunduğumuz durumda dezavantajlı taraf olduğunu göremiyorsun." Gözlerimle tekli koltukta oturan Theo'yu işaret ettim. Boynunu önüne eğmişti ve bize bakmaktan kaçınıyordu.

Oh, ve evet, Theo Raeken dönmüştü. Geçtiğimiz hafta Yoongi'nin aniden fazla neşeli görünmeye başladığını fark etmiştim. Lakrosta canımıza okuyordu. Onun bu hallerini görmek beni kuşkulandırmıştı ve nihayet, Theo'dan mesaj aldığını öğrenmiştim. Theo bir akşamüstü, Jungkook'la Lisalar'ın evine gittiğimiz sırada önümüze çıkmıştı. Kapıda karşılaştığımız anda bütün hücrelerimin elektrik akımına kapıldığını hissetmiştim. Üzerine atlayıp bütün hıncımla yumruklarımı yüzüne geçirmiştim ama bilin bakalım, elde ettiğim tek şey neydi? Kanlı parmak boğumlarımla Lisa'nın elime pansuman yapmasını beklerken karşı koltukta oturan Theo'ya bakmıştım, yüzünde tek bir çizik kalmamıştı. Özür diliyordu. Yaptığı her şey için. Çocukluğundan beri yaşanan her şey için. Anlattıkları doğruysa şayet öfkem bir nebze azalabilirdi ama Hoseok'un aynı aptallıkla bir saniye bile tereddüt etmeden onu sürüye dahil etmesi akıl alacak gibi değildi.

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now