S3 [bölüm 44]: "Bir Şeyleri Yıkıyorum Fark Etmeden"

54 10 0
                                    


S3 [bölüm 44]:
"Bir Şeyleri Yıkıyorum Fark Etmeden"









...

seni parçaladım. biliyorum. çünkü senden çok parçalandım.

...







You try to fill the void with every man you meet

'Cause you're upset with me

~


Elimdeki bıçağı düşürünce ellerimi teslim olurcasına kaldırdım. "Pes." dedim. Kendimi yere bırakıp soluklanmaya başladığımda "Odaklanmıyorsun Taehyung," dedi Bay Son. "Dikkatin nerede senin?" Terden alnıma yapışan saçlarımın arasından ona baktım. Perişan görünüyor olmalıydım. Bana yakın dövüş antrenmanlarında eşlik ediyordu ama eskisi gibi odaklanamadığımın o da farkındaydı. Peki bu ne zaman başlamıştı? Ah, elbette. Jungkook bana duygularını açıkça söylediği gün kaçarcasına gitmemle başlamıştı. Ona tek kelime bile etmemiştim. Arabadan inip kaçarcasına eve girmiştim. Üstünden birkaç gün geçmişti ama ne o akşamı ne de Theo'nun okula gelişini atlatabilmiştim.

Theo Raeken bizimle aynı dersleri alıyordu ve onca yıl ettiği eziyetlere rağmen Hoseok tarafından affedilmişti. Aklım almıyordu. Ortaokul yıllarında Hoseok'u ve beni neredeyse öldürüyordu. Nisan şakası yapmaktan bahsediyordu ama az kalsın çatıdan düşüyorduk. Buna rağmen Hoseok onu affetmişti. Theo karşısına geçip artık değiştiğini, hatalarını telafi etmek istediğini ve en önemlisi bir kurtadam olduğunu söylemişti. Sürüye katılmak istiyordu. Neyseki Hoseok bunu kabul etmeden önce duruma el atabilmiştim. Biraz zaman vermesini ve Theo'nun gerçek kimliğini açık edene kadar beklemesini söyledim. Paige dirilmişti ve Theo'yla birlikte dönmüştü. Bunun altından bir şeyler çıkacaktı.

Beni sevdiğini söylediğinden beri Jungkook'u görmemiştim. Bunda köşe bucak kaçmamın da etkisi olduğunu kabul ediyorum tabi ki. Ama Jungkook'un beni görmek için çabalamadığının da farkındaydım. Anlaşılan ilk aşkının dönmesi onu fazla sarsmıştı. Deaton'dan duyduğum kadarıyla bunun nasıl mümkün olabileceğini araştırıyordu. Diğerlerine Paige'in eski sevgilisi olduğundan bahsetmemişti ve ben de bundan bahsetme konusunda pek hevesli değildim. Herkes Paige'i Jungkook'un lise arkadaşı olarak tanıyordu. Kimse onu yüzyüze görmemişti ama Jungkook çılgınca araştırma yaparken meraklarını gizleyemiyorlardı.

Bütün bu yaşananlar ve Jungkook Jeon'un beni sevdiğini söylemesi aklımı karman çorman ediyordu. Dolayısıyla her antrenmanda dayak yiyordum.

Bay Son kollarını göğsünde kavuşturup çatık kaşlarla bana baktı. "Taehyung, istesen beni yere serebilirsin. Yeteneklisin ve kendini çok geliştirdin. Ama her ne haltsa dayak yiyorsun." Elini uzatıp beni yerden kaldırdı ve kapıyı işaret etti. İç çektim. Beni kovuyordu. "Kendini toparlayana kadar dönme." Ceketimi omzuma atarak garajdan çıktım. Terli, yorgun ve karmakarışıktım. Tam Jungkook'la her şeyin güzel gittiğini düşündüğümde ilk aşkı dirilmişti. Bir de beni sevdiğini söylemişti ve ben ona cevap verememiştim. Şimdi aramızda tuhaf bir mesafe vardı. O mesafeyi nasıl aşacağımı bilmiyordum. Ama onu özlüyordum.

Eve döndüğümde beni bir sürpriz karşıladı. Karşılaşmak isteyeceğim son kişi evimin kapısında dikiliyordu. Yanından geçip kapıyı açarken "Kimi bekliyorsun?" diye sordum. Theo sırıttı ve "Selam Taehyung!" dedi. "Seni bekliyordum. Hoseok, sürüye girebilmek için senin onayına ihtiyacım olduğunu söyledi." İçeri girip kapıyı suratına kapatacaktım ama elini koyarak buna engel oldu. İç çektim. "Bak dostum, Hoseok'a istediğin kadar yağ çekebilirsin ama ben senin eski şeytanlığından bir şey kaybetmediğini biliyorum. Beni kandıramazsın." Kapıyı kapatmama müsade etmeyince açık bırakıp merdivenleri çıkmaya başladım. Arkamdan gelirken "Hadi ama Taehyung," dedi. "Bu kadar zor olmana gerek yok. Sadece Hoseok'la konuşup hakkımda iyi şeyler söylemen yeterli."

Merdivenlerin başında durup bir iki basamak aşağıda duran Theo'ya baktım. Gözlerimle kapıyı işaret ederken "Öyle bir şey olmayacak," dedim. "Hadi Raeken, çık dışarı." Arkamı dönmüştüm ve odama gidip dinlenmek istiyordum. Ama beni dirseğimden yakalayıp sert bir hamleyle geri çekti. Yüzündeki kibar maske kalkmış, yerini her zaman orada olduğunu bildiğim karanlık yaracı almıştı. Dişlerinin arasından "Bana bak Kim," dedi, tırnakları etime saplanmıştı. "Ne diyorsam onu yapacaksın. Anlıyorsun ya dostum." Köpek dişlerini göstererek sırıttığında kolumu çekip ondan kurtardım. Yüzümde herhangi bir duygu belirtisi olmadan onu süzdüm.

"Baksana Theo. Yıllar önce tanıdığın Taehyung'la konuştuğunu sanıyor olabilirsin ama yanıldığını söylemem gerekiyor. Eski Taehyung yok artık. Ayağını denk alsan iyi edersin." Duruşumu ve yüzümü süzdükten sonra hayretle güldü. Dudaklarını şaşkınlıkla kıvırdı. "Vay canına, karşımdaki ezik Taehyung mu? İnanılmaz. Ama benim geçirdiğim büyük değişimi gözden kaçırmıyor musun?" Kurtadam gözleri parlarken kükredi. Aynı anda beni tuttu, ben de onun elinden kurtulmak için bileğini büktüm ama sonunda ikimiz de dengemizi yitirdik. Koca bir siktir eşliğinde merdivenlerden yuvarlanırken boğazımdan boğuk bir inilti koptu. Nihayet merdivenlerin dibinde üstüme düştüğünde yüzümü buruşturup "Lanet olsun!" diye mırıldandım.

Başını silkeleyerek dirseklerinin üzerinde diklendiğinde göz göze geldik. Kapıdan içeri esen rüzgâr sarı saçlarını uçuşturuyordu. Onu uzaklaştırmak için ellerimi kaldırdım ve tam omuzlarını tuttuğum sırada kapı çarpma sesi geldi. İrkilerek başını bahçeye çevirdiğimde Jungkook'un arabasının yanında dikildiğini gördüm. Doğruca bize bakıyordu. Garip bir durumun içine düşmüştüm. Ağzımı açıp bir şey söylemek istedim. Herhangi bir şey. Yanlış anladığını söylemek istemiyordum çünkü cümleye öyle başlayınca sonu iyi bitmiyordu. Ancak Jungkook'un gözlerine baktığımda kıpırdayamadım. Çoktan yanlış anlamış bir adamın bakışları vardı gözlerinde. Theo'nun güldüğünü fark edince Jungkook'un geldiğini önceden duyduğunu anladım. Bilerek kalkmıyordu. Yüzü de yüzüme yakın duruyordu. Ayağa kalktığım anda onu yumruklayacaktım.

"Sana hiçbir şey söylemeyeceğim." dedim, Theo'ya. Onu üstümden itip ayağa kalktım. Yüzümde oluşan bakış her neye benziyorsa onu durdurdu. Jungkook'un yanına gitmek için döndüm ama çoktan arabasının kapısını açmıştı. "Ah hayır!" diye bağırdım otoriter bir sesle. Parmağımla ayağımın dibini işaret ederken verandada durdum. "Derhâl geri geliyorsun Jeon. Hangi cehenneme gidiyorsan bekleyebilir." Kolunu kapıya yaslayarak bana baktı. Baktı. Baktı ve bakmaya devam ettikçe cesaretimi yitirdim. Hayal kırıklığıyla güldü ve başını sallayarak arabaya bindi. "Jungkook bekle." Bu kez sesim zayıf ve tereddütlüydü. Koştum ama yetişebilmem için fazla hızlıydı.

Nefes nefese arkasından bakarken evin kapısına yaslanmakta olan Theo "Yazık sana," dedi. Sesindeki yapay acıma midemi bulandırdı. Panik atak geçiriyor olmalıydım. Nefesimi düzenlemeye çalışırken bütün vücudum titredi. Dönüp Theo'ya baktım. "Senin canına okuyacağım." Dişlerimin arasından söylediğim şeye güldü. Başını arkaya attı ve kahkahaya boğuldu. Gülmesi yavaşlayana kadar hareketlerine anlam vermeye çalışarak ona baktım. Nihayet sakinleşince şeytanı andıran bakışları geri döndü. Eski günleri hatırlayarak ürperdim.

"Uzun zaman geçtiği için seni rahat bırakacağımı düşünme Taehyung. Elinden her şeyi alacağım. Herkesi. Ortaokulda da herkes seni severdi, sempatiksin diye dikkatleri üzerine çekerdin. Senin yüzünden yalnız kaldım. Ama şimdi işler değişti. Geldiğin hâle bakılırsa hata yapma potansiyelin artmış. Bundan faydalanacağım."

Günün geri kalanını olduğum yere çökmüş vaziyette geçirdim. Babam eve geldiğinde de aynı yerde oturuyordum. Bana ne olduğunu sormadı. Yalnızca yüzüme baktı ve omzumu sıvazlamakla yetindi. Babam biliyordu, bazı zamanlar kelimeleri kullanmak anlamsızdı. O eve girdiğinde ben de ayağa kalktım. Yatağa gittim, boktan bir uyku çektim. Ertesi sabah duş almam gerekti. Önceki günün bütün hatıraları silinip gitsin istiyordum. Şerefsiz bir pislik gibi görünmüştüm. Jungkook bana duygularını açmıştı. Ben de ilk firsatta başkasına koşmuştum adeta. Theo bu işte çok iyiydi. Ayağıma takacağı çelmelere karşı koymak için savaşmam gerekecekti. Asıl soru, buna gücüm var mıydı?

Okula girdiğimde Paige'i gördüm. Theo da yanındaydı. Cevap açıktı.

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now