S3 [bölüm 42]: "Biri Beni Feci Yaraladı Ama Ona Bıçağı Ben Verdim"

72 11 3
                                    


S3 [bölüm 42]:
"Biri Beni Feci Yaraladı Ama Ona Bıçağı Ben Verdim"








kimse yeni yara açamaz artık çok canım yandı acımaz artık

~


We've lost it all The love is gone She has won




Verandada oturmuş sürünün dönmesini beklerken saate baktım. Hava kararıyordu. Geri döndüklerinde Hoseok'u yumruklayacağıma dair bir his vardı içimde. Dirseklerimi dizlerime yaslarken ellerimle yüzümü sıvazladım. Hafta sonundan bu yana birkaç alfa bulmuşlardı ama hepsi kendi aleminde takılan tiplerdi. Tehlike oluşturmuyorlardı. Buna rağmen Hoseok hepsinin Beacon Hills'ten gittiğine emin oluyordu.

Nihayet araç yolunda belirdiler. Mingyu ve Minho gülerek bir şey konuşurken Jennie, Minho'nun koluna girmişti. Hoseok önlerinde gergin bir şekilde ilerlerken ikizleri gördüm. Onlar da Yoongi'yle konuşuyordu. Ayağa kalkıp kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Seni bir milyon defa uyardım." dedim Hoseok merdivenlerin dibine ulaşınca. Gözlerim en arkadaki Jungkook'a takılmıştı. Burnumdan ateş çıkarabilseydim o an çıkardı. Hoseok da aynı öfkeli ifadeyle bana bakarken "Kapa çeneni Taehyung," dedi. "Önlem alıyoruz. Neden elimde fırsat varken annemi kaybedeyim?" İrkildim. Bunu hepsi fark etti. Hoseok da fark etmiş olmalı ki yüzündeki ifade yumuşadı ve "Taehyung ben-" diye toparlamaya çalıştı ama merdivenleri hızla inip konuşmasına engel oldum. Geri geri Jeep'e doğru giderken "Babam akşam yemeği için bekliyordu," dedim. "Okulda görüşürüz."

Ellerim titreye titreye ancak birkaç sokak gidebildim ve ağaçlık yolda kenara çekip sakinleşmeyi bekledim. Jungkook camımı tıklatana kadar alnımı direksiyona yaslamış vaziyette kaldım. Başımı çevirip cama baktığımda Jungkook kapıyı açtı ve araca yaslandı. Elleri cebindeydi. Gözleriyle yüzümü incelerken "Bu acıtmış olmalı ha?" dedi. Ona ters ters baktım. "Siktir git Jungkook." Uzanıp kapıyı çekmeye çalıştım ama kolumu tutarak beni durdurdu. Kaşlarımı çatarak ona bakmama fırsat bırakmadan kollarını bana doladı. Aşağıda olduğundan kollarını belime dolamıştı. Şaşkınca kafasının tepesine bakarken "Bu-ne-sen--" diye saçmalamaya başladım. Böyle ani hareketleri benim devrelerimi yakıyordu. Yüzünü omzuma yaslarken "Acısı hiç geçmeyecek Taehyung," dedi. Omuzlarım düşerken dudaklarımı birbirine bastırdım. Kollarımı omuzlarına sardım. Ona sarılma fırsatını geri tepecek değildim. Jungkook Jeon bir kaktüs olsaydı ve dikenleri bana batsaydı bile ona sarılma şansım varsa bunu kullanırdım.

"Acı geçmeyecek ama bununla savaşmayı öğrenmelisin," diye devam etti. "Sen o yaranın üstünü örtmedikçe diğerleri kanatmaya devam edecek. İnsanların ne kadar kötü olduğunu biliyorsun. Zayıflıklarını böyle açıkça sergilemeye devam edersen seni yıkmaktan çekinmezler."

Gözlerimi kırparak yaşları geri gönderdim. Sana da böyle mi yaptılar, diye sormak istedim. Yıllarca kendi karanlığında boğulup ailenin hayaletleriyle yaşarken insanlar onun da yarasını kanatmış mıydı? Ben annemi kaybetmiştim ama önünde sonunda bunun yaşanacağını biliyordum. Günden güne ölüyordu. Oysa Jungkook için ailesini kaybetmek büyük bir şok olmuştu. Evde cayır cayır yanan ailesinin çığlıklarını dinleyerek onlar için yapabileceği hiçbir şey olmadığını bilmek canını yakmıştır. Boğazımı temizleyerek geri çekildim ve gözlerine baktım. "Ailen yanarken," dedim, kırıcı olmamaya çalışarak. "Orada durup ne düşünüyordun?" Gözlerinin o alevlere baktığını hissettim. Yüz hatları bir anlığına genç Jungkook'a dönüştü. "Düşünmüyordum," dedi. "İçeri girdim. Birilerini kurtarabilirim diye ümit etmiştim ama elime geçen tek şey yanıklar oldu."

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now