54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ

505K 22K 50.6K
                                    

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ateş parçalarım 🔥


Face The Truth - UnSun

              Crow - Sasha Siem


54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ

Ben insanların arasında yürürdüm ama onlar beni ne görür ne de duyardı. Hepsi V'yi tanırdı ama ben yanlarında geçip giderken benim kim olduğumu bilmezlerdi. Onların arasında dolanmak bir Azrail'in insanlar arasında gezip, vakti gelen canı alması gibiydi. Ölüm gezerdi ama kimse görmezdi, tıpkı V gibi. V'den nefret ederlerdi, V'yi çok severlerdi, belki çok korkar belki de saygı duyarlardı.

Ben sonsuza kadar yaşamayacaktım ama V yaşayacaktı. V artık bir insan değildi, V yaşamdı. V bu dünyada tükenmek üzere olan umutların toplandığı bir dilek ağacıydı. Aslında dilek ağaçları dilekleri gerçekleştirmezdi, ancak insanlar buna inanırlardı. Tıpkı V'ye inandıkları gibi... Ben bir gün yok olsam da V, insanların umudu olacaktı.

Yok olmak düşüncesi benim için, V'yi ölümsüz yaptığım sürece hiç sorun değildi. Ta ki bu zamana kadar...

Dünya yaşamaya değerdi, eğer iblisler dünyanın her tarafını sarmış olmasalardı. O iblislerin gazabına uğramıştım ve bir şey öğrenmiştim ki hayatta kalmanın tek yolu o iblislerden birine dönüşmekti. Ben de bir avcının yapacağı en iyi şeyi yaparak, iblisliğe adapte olmuştum. Bir iblisken de yok olma düşüncesi sorun değildi, sonuçta pislik pislikti, dünyadan eksildiğinde dünya rahatlardı. Ancak artık iblis olup olmadığım konusunu bir kenara kaldırmıştım, yaşamak istiyordum.

Yaşamak benim için başkalarının iyiliği için yaptığım bir zorundalıktı. Yaşamalıydım, ablam için, Bahar için, Tarık için, Kaptan için, intikamını aldığım masum ruhalar için... Ancak artık ben ilk defa kendim için yaşamak istiyordum. Hiç mutlu olacağımı düşünmemiştim, hala da düşünmüyordum ama onunla olunca her şeyi bir şekilde atlatırız gibi hissediyordum. Bu his çok korkunçtu, Ateş Alanguva hayatıma öyle ince ve etkili sızmıştı ki birden tüm savunma mekanizmam yerle bir olmuştu.

Koşuyordum, ciğerlerime dolan soğuk hava göğsümü acıtıyordu. Botlarım, beyaz karın içine kısa bir anlığına gömülüyor ve beni yavaşlatıyordu. Ayağımda bir numara büyük ayakkabıların içindeki taban ne kadar ayakkabının çıkmasını önlese de rahat bir koşuş sağlamıyordu.

Ben hep hırsımı seçerdim ama bu sefer seçememiştim. Gerçekleri öğrenme arzum, hırsım, bu sefer geri planda kalmıştı. Ateş'e hissettiğim hislerin, geri planında...

Sevginin ne olduğunu biliyordum, gerçekten biliyordum. Ablamı sevmiştim, Bahar'ı, Kaptan'ı, Tarık'ı, Naz'ı ama ona olan hislerim farklıydı. Bu sadece sevgi değildi ve ben daha fazlasıyla yüzleşmeye hiç hazır değildim.

Nefes nefese kalmıştım, etrafta silah sesleri susmuyordu. O çocuğu katile bırakmıştım ama çocuğa zarar vermeyeceğine emindim, o da sadece iblisleri öldürüyordu ve eğer öldürmeyi düşünse o küçük çocuğu ceketiyle sarıp sarmalamazdı.

En sonunda ilerde bir açıklık gördüm, Ateş oradaydı. Ancak kamerada gördüğümün aksine etrafı sarılmamıştı, aksine etrafındaki herkesi öldürmüştü. Beyaz ceketi kan içindeydi, bir elinde silahı diğer elinde kanlı bıçağı vardı. Kafasını yerdeki cesetten kaldırdığında bakışları üstümde gezindi. Karanlığı aydınlatan karlar, kanın kızıllığıyla boyanmıştı. O da tüm bu beyazlığın içinde bir ölüm meleği gibi duruyordu.

ATEŞPARE (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin