Red ~ As You GoDeğişen değiştiğini hissedebilir miydi? Değişmekte büyümenin bir parçası mıydı? Eğer öyleyse büyümek benden çok şey alıp götürmüştü.
Ve bu acımasız değişiklik beni her geçen gün daha azılı bir katile dönüştürüyordu. Artık aldığım canlar, akıttığım kanlar yeterli gelmiyordu. Dahasını istiyordum ancak dahası ne bilmiyordum.
Derin bir nefes aldım, elimdeki McMillan Tac-50 en sevdiğim oyuncaklarımdan biriydi. Konumum mükemmeldi, her şeyi en ufak detayına kadar hesaplamıştım. Tüfeğin dürbününden hedefi izlemeye devam ettim.
Bir gökdelenin en üst katında, toplantıdaydı. Olduğu odanın her tarafında cam vardı. Etrafta çok olan gökdelenler sayesinde, beni aramak için az seçenekleri olmayacaktı. Önünden geçtiğim tüm kameraların sistemine girerek yine bir hayalet olmuştum herkes için.
Şanslıydım, rüzgar azdı.
Kır saçlı adamı hedefe kilitledim. Rüzgâr hızı değişmez ve hedef hareket etmezken vurulacak en müsait zamandı. Tam kırk üç dakikadır bu mükemmel açıyı yakalamaya çalışıyordum.
Tetiği çektim, tam vuracaktım ki hedef yerinden kalktı. Sabahtan beri oturuyorsun, şimdi mi kalkacağın tuttu ihtiyar?
Odaya birileri girmişti, tüfeğin dürbününü kapıya çevirdim. İçeri giren iki sima da tanıdıktı. Ateş Alanguva ve yaveri. Bu herifler ne halt ediyorlardı silah tüccarının yanında? Gerçi hala tam olarak Cebenoyan'ın amacını bilmiyordum ve bu beni çıldırtıyordu.
Genç kurbanım, yaşlı kurbanımla el sıkıştı. Sıktığı son el genç kurbanımın ki olacaktı. Bir süre izledim onları.
Ateş ve Pusat, ihtiyar adamın karşısındaki koltuğa oturmuşlardı. Odada tam on bir kişi olmuştu onların gelişiyle birlikte. İhtiyar yerine oturduğunda, şükürler olsun ki yeni bir açı belirlemem gerekmemişti. Koltuğuna oturup, arkasına yaslamıştı.
Dürbünüm geç kurbanıma kaydı, konuşuyordu. Yaşlısına döndüm, elini çenesine koymuş dinliyordu. Ona tanıdığım zamanın sonuna gelmiştik.
Ateş ettim, tüfeğin içinde ikiye ayrılan merminin ucu başarıyla ilerledi belirlediğim çizgide. Ve yaşlı kurban artık ölüydü. Sağ şakağından beynine giren mermi çekirdeğiyle birlikte ölmüştü. Odanın içinde büyük bir telaş oluşurken, dürbünümü genç kurbanıma çevirdim. Yanında ki yaveri çok sinir bozucuydu, bence bacağına bir kurşundan sakat kalmazdı.
Ayağa kalktı, cama yakınlaştı. Deli miydi bu herif? Ateş Alanguva camla kaplı duvara yürürken, onu da öldürebileceğimi biliyordum. Tam camın önünde durduğunda, ateş edebilirdim.
Gözleri uzun gökdelenlerin tepesinde geziniyordu. Beni çıplak gözle görmesi çok zordu, imkânsıza yakındı.
Bir an düşündüm, tam da şuan işini bitirmeyi. Canını almam için sadece bir kez daha aynı yere basmam yeterliydi. Ama zamanı değildi.
Gözleri benim olduğum tarafa bakarken kısılmıştı. Görmesinin imkânı yoktu, zaten bedenim duvarın arkasındaydı. Ancak geri çekilirsem, hareketliliği fark ederdi.
Dürbünü tekrar Pusat'a çevirdim ve bacağını sıyıracak ama acıtacak şekilde bir tane daha sıktım.
Bekledim, Ateş'in bakışları Pusat'a döndüğünde hızla tüfeğimle birlikte geri çekildim. Eşyalarımı toplayıp binadan hızla uzaklaştım. Gündüz vakti adam öldürmek birazcık riskli olabiliyordu. Yine de bulunduğum yere izimi bırakmayı unutmamıştım. Kurbanlarımın bedenlerine çizdiğim V harfini bu sefer, az önce namluyu uzattığım duvara çizmiştim. Artık gidebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞPARE (+18)
AcciónKorkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm, ben zarar görmezdim, ben zarar verirdim. Ben bir katildim. Bu bir sıfat değildi, bu benim mesleğimdi...