Tekrardan merhabaaa.
Desteklerinizi bekliyorum...
Günümüz;
Leğende ki hamura bir yumruk daha atıp gayet kaba bir şekilde burnumu çektim. Görüş açım bulanık da olsa önemsemedim.
Leğende ki hamuru bir tur daha döndürüp üzerine bir bez örtüp dinlenmeye bıraktım.
Akan gözyaşlarımdan dolayı ıslak olan yanaklarımı elimin temiz olan yeriyle kuruladım.
Hızlıca muslukta hamur yapışan ellerimi yıkayıp önlüğü hırsla söküp attım.
Ayağımda bulunan doktor terliği olarak bilinen crocsları sertçe zemine çarparken merdivenlere ulaşıp hızla 2 kat yukarı çıktım.
Kendi odama girip masamın başına değil de misafirler için olan ikili koltuğa attım kendimi. Kollarımı bacaklarıma dolayıp sıkıca sardım kendimi.
Canım acıyordu. Bir dakika da insan nasıl darmadağın edilebilirdi ki? Bunun için yüksek lisans almamış olmasına rağmen bu işte usta bir babaannem vardı.
Beni arayıp yine yerle bir etmişti. Kalbim onun için önemli değildi ki. Onun önceliği hep kendiydi. O an müsait mi değil mi diye düşünmezdi karşısındakini. Mesela şuan beni hiç önemsemediği gibi.
Yetiştirmem gereken siparişler ve zaten batmak üzere olan dükkanımı ayağa kaldırmam lazımdı. Ama bu babaannem için önemli değildi. Hele ben onun için hiç mi hiç önemli değildim.
Onun için varsa yoksa erkek torunları ve Öykü önemliydi. Kızları sevmiyor derdim eskiden. Ama amcamın büyük oğlu Samet abimin kızı Öykü dünyaya geldiğinde lokma yaptırmıştı. Yanlış anlamayın bunu birine parasını verip yaptırmadı. Hiç sevmediği torunu bana açtırdı tüm lokmaları.
O sıcağın altında kızgın yağın başında saatlerce ağlaya ağlaya lokma yapmıştım. Koluma sıçrayan yağ canımı yakmasa da köşeye oturup saatlerce ağlamıştım.
Yanlış anlamayın kolumun acısına değil kalbimin acısına.
Sardığım bacaklarımı hızla bırakıp ileriye uzattım. Ne yaptığımın farkında değildim. Tek istediğim deli gibi ağlamaktı. Ağır geliyordu artık. Uzun uğraşlar sonucu açtığım kafem batmak üzereydi. Toparlayamıyordum hiçbirşeyi. Kimseye bahsedemiyordum. Kimse de anlamıyordu.
Deli gibi ağlamak istiyorum. Çırpına çırpına, hıçkıra hıçkıra ağlamak.
Ama yapamazdım. Yetiştirmem gereken kişiye özel istenen pasta ve kurabiyeler vardı.
24 yaşında kendi kafemde hem yönetim, hem servis, hem de mutfak bölümünde çalışıyordum. O gün neresi eksikse oraya dönerdim. Ama yetemiyordum. Üniversite yıllarında hayallerim için hem okuyup hem de çalışmıştım. Ailemin de desteğiyle ufak çapta bir kafe açmıştım.
Bir üniversite yakınında olan kafem sıcak, samimi bir ortam veriyordu insanlara. Genelde gençlerin takıldığı bir yerdi. Kafe değildi aslında. Temeli pastaneydi ama zamanla masalar da koyup kafeye dönüştürmüştüm. Ama olmuyordu işte.
Odamdan çantamı elime alıp hızla odadan çıktım. Merdivenleri hızla inip Emre'ye seslendim. Anahtarı ona hızla verip kafeyi ona emanet ettim.
Zaten çok uzak olmayan evime koşarak gittim. Zile ard arda basarken sabırsızca bekledim.
Stresli olduğumda hep yaptığım gibi dudağımı ısırdım. Annem söylene söylene kapıyı açtığında hızla ayakkabılarımı çıkardım.
"Ne basıp duruyon kız zile? Ne bu acele?" dediğinde bakışlarımı ayakkabılardan alıp annemin yüzüne baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolmuş Kalpler (TAMAMLANDI)
Romance"Hala büyümemişsin Zeynep. Büyü. Büyüt kendini." dediğinde durulmuştum. Sözleri canımı acıtıyordu. Ne daha deminki gibi bir gülümseme nede alay vardı yüzümde. "Belkide sadece beraber büyümek istemişimdir." Sesim güçsüz de olsa ona ulaşmıştı. Adem...