"Anne yeter artık lütfen." dediğimde annem elindeki kaşığı tepsiye koydu.
"Güzel kızım. Toparlanman lazım." dediğinde gözlerim gözlerini buldu.
Anlaması bu kadar zor olmamalı. Benim toparlanmam için yemeğe değil Bera'ya ihtiyacım vardı.
İçimde bir türlü affedemediğim Bera'ma. Ölümün kıyısında olsam da aklımda olan sevdiğime. Tecavüze uğrayacakken kurtaran kahramanıma.
Beni anlamıyordu kimse. Durmadan kapıya bakan gözlerimi, aklımda sürekli dolanan sahneleri, rüyalarıma bile giren şehit törenlerini...
Benim Bera'ya ihtiyacım vardı. Önce ona sımsıkı sarılmam, sonra ise süründürmem lazımdı.
Benim arkamdan iş çevirdiği için hemde beni bu halimle bırakıp dağa gittiği için.
Lanet olası adam. Boyun posun devrilsin. Masanın köşesine serçe parmağını vur. Tuvalete girdiğinde terlik ıslak olsunda çorabın ıslansın.
"Anne yetti gerçekten. Canım istemiyor."
En sonunda pes etmiş olacak ki tepsiyi kenara bırakıp odadan çıktı.
Üç gün oluyordu hastaneye yatalı. Üç gün oluyor beni bırakıp gideli. Üç gün oluyor gözlerim her yerde onu ararken ağzımı açıp kimseye birşey soramayalı.
İlk geldiğimiz gün abim Umut'un dağda kaldığını söylemiş ve sağ salim gelecek demişti.
Ama gelmemişti.
Reva mıydı bu bana?
Oysa bırakıp giden bendim. Ama olmayan yine oydu. Biz neden mutlu olamıyorduk? Neden arkamdan iş çevirmişti? Neden beni o halde bırakmıştı? Neden yanımda gelmemişti?
Dediklerini duymuştum. Yarı baygında olsam söyledikleri aklımdaydı. Linda'nın peşinden gitmişti. Alex de onunla kalmıştı.
Normalde üç günde vücut olarak toparlanmıştım. Ama geceleri kabusum, gündüzleri bilincim benim katilimdi.
Alex'e her zaman karşı koyuyordum. Ama bacağıma yediğim kurşun, kaybettiğim kan, yediğim yumruklar gücümü benden almıştı. Kurşun sesleri başladığı gibi beni çekiştire çekiştire götürmüştü o mağaraya.
Eğer Bera gelmeseydi bu sefer benden herşeyimi çalacaktı. Karşı koymaya gücüm yoktu.
Hayatımızda bir sürü an gerçekleşir. Kaliteli veya kalitesiz. Ama ne yaşanırsa yaşansın bunu birine anlatmak istersiniz.
Üç gün içerisinde ifademi vermiştim. Cihan yoğum bakımda olduğu için onunla konuşamamıştım ama eşiyle tanışmıştım. Oğlunu ise sadece görmüştüm.
Annem merak etse de bir şey demiyordu. Anlatmak istemediğimi biliyor gibiydi.
Üç gündür depresyonda veya bir travma da değildim. Doktor olanlardan sonra yanıma bir psikolog göndermiş ama onunla konuşmamıştım sadece. Annemle, babamla, Necati amcamla bile konuşmuştum.
Herkes uyarılmış gibi ne nişan gününden, ne de olanlardan bahsediyordu.
Öyle ki sorsalar ne diyeceğimi ben bile bilmiyordum.
Dün babaannem gelmişti. Sonrasında ise babam kolundan tuttuğu gibi götürmüş annemin söylediği kadarıyla da bir daha görüşmek istemediğini sert bir dille söylemişti. Ankara'ya kadar ziyarete gelmesi inanınki umurumda değildi.
Emindim ki sadece bununla kalmamıştı. Babam zor sinirlenen biriydi. Ama sinirlendiğinde karşısındakini asla düşünmezdi. Bir sınırı vardı. O sınır geçildiğinde kimseyi dinlemezdi. Ki bu kişi annesi bile olsa böyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolmuş Kalpler (TAMAMLANDI)
Romance"Hala büyümemişsin Zeynep. Büyü. Büyüt kendini." dediğinde durulmuştum. Sözleri canımı acıtıyordu. Ne daha deminki gibi bir gülümseme nede alay vardı yüzümde. "Belkide sadece beraber büyümek istemişimdir." Sesim güçsüz de olsa ona ulaşmıştı. Adem...