Ben geldim. Satır arası yorumlarınızı bekliyorummm.
İnsanın belli yaşa kadar yaptıkları ailesinden gördüğü, örnek aldığı insanların davranışlarıyken belli zaman sonra insan kendi karakterini ellerine alır.
Kimi gamsızdır kimi duygusal. Kimi sessizdir, kimisi hayat canlısı.
Ben Zeynep Eylül Karaca. Bazen çok gamsız, bazen çok duygusalım. Bazen çok güçlüyüm, bazende annemin eteğinin arkasına saklanacak kadar güçsüz. Bazen babamın güzel kızı, bazense abimin tavalı cadısıyım.
Tabi çoğu zamansa Umut Bera'mın Eylül'üyüm. Şuan olduğu gibi.
Elimdeki pamuk şekeri yerken bir yandan da yanımdaki adama yediriyordum.
Evet Umut Bera'ma.
Bordo bere olması benimle pamuk şeker yediği gerçeğini değiştirmez.
"Karahan komutan pamuk şeker yiyor." diyerek kıkırdadım.
Söylediklerime o da gülmüştü.
"Sen git bir tabur askere emir ver. Sonra gel burda pamuk şeker ye." diyerek boynuma gömdü kafasını.
Tek kolumla elimi ona değirmeden sarıldım koca kafasına.
İkimizde ayrıldığımızda boğazını temizleyerek dudaklarını yaladı.
Elini cebine atıp oradan bir kadife kutu çıkardı. Yüzük kutusuydu.
"Bu yüzükleri takma zamanımız gelmedi mi daha Eylül?" dedi sakinlikle. Sesin de bir sakinlik vardı. Ama rahatsız ediyordu bu sakinlik beni. Yorgunluk gibiydi sakinliği. Kalbime hançer sokacak gibiydi.
"Ben hatamı anladım Eylül'üm. Ama amacım asla senin savunduğun şeye karşı çıkmak değildi. Düşünemedim. O puşt herifin geldiği gün söyledim Meryem teyzeye. O an sinirden düşünemedim doğru mu yanlış mı diye. Ama ben seni anladım artık Eylül. Neye kırıldığını da beni neden bıraktığını da çok iyi anladım. Artık gitmeyelim Eylül. Ne sen ne ben. Takalım yüzüklerimizi tekrar kalbimize." parmağımıza demedi. Kalbimize dedi. Yüzüğü bir kelepçe olarak nitelendirmedi. Bir anahtar olarak nitelendirdi.
Gülümsedim. Kutuyu elinden aldım ve açtım. Bana bakıyordu yüzüğüm. Ama birşey daha vardı. Zümrüt yeşili, yanları motifli bir yüzük daha vardı.
( Arkadaşlar bunun yeşili yoktu. O yüzden koyamadım. Ama siz taşını zümrüt yeşili olarak düşünün. Yanları papatya dalları motifleri aynı.)
Yüzüğü elimdeki kutusundan çıkardı nazikçe. Kalın parmakları arasında absürt duruyordu bu zarif yüzük.
"Sana gri, mavi, beyaz veya ne bileyim diğer renkler getiremem Eylül. Benim dünyam hiç mavi olmadı. Doğduğum günden beri zümrüt yeşiliydi benim dünyam. Sendin. Gözlerin benim dünyam Eylül. Bildiğim tek renk. Seni bırakıp gittim. Gittim sandım. Ama o her saniye üzerimde olan kamuflaj bile yeşildi. Her yeşilde sen vardın. Aklımdan da kalbimden de hiç çıkmadın. Benim dünyam sensin Eylül'üm. Nefesim, yolum, sonum. Hepsi sensin. Senden başka birşey bilmem ben. " yutkundu. Elimi nazikçe elinin içine aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolmuş Kalpler (TAMAMLANDI)
Storie d'amore"Hala büyümemişsin Zeynep. Büyü. Büyüt kendini." dediğinde durulmuştum. Sözleri canımı acıtıyordu. Ne daha deminki gibi bir gülümseme nede alay vardı yüzümde. "Belkide sadece beraber büyümek istemişimdir." Sesim güçsüz de olsa ona ulaşmıştı. Adem...