BÖLÜM 3 ÇAY

7.7K 326 60
                                    

Hellooooo!

Ben geldim aşklarımmm. Hadi iyi okumalar...

Bazen sadece kendimi mutfağa kilitleyip öyle yaşamak istiyordum.

Benim için iki aşk vardı sanırım; biri bildiğimiz üzere Umut'um bir diğeri de yemekti.

Ne kadar yemek yemeyi pek sevmesem de yapmaktan bi o kadar zevk alıyordum. Farklı tatlar, tarifler denemeyi seviyordum. Zaten İMPOSSİBLE benim huzur bulduğum sayılı yerlerdendi.

Kek kalıbını fırına atıp ellerimi yıkadım. Kenarda bulunan havluyla kuraklayıp mutfaktan dışarı çıktım.

Zaten batmak üzere olduğundan son derece sessiz olan kafede sesli bir nefes alıp kendimi kenarda ki masanın oraya attım yorgunlukla.

Kafamı yavaşça masaya koyup gözlerimi kapattım.

Ağlayarak uyuyakalmamın bedeli olarak ağır bir baş ağrısı çekiyordum.

Umursamamaya alışalı çok olmuştu ama koyuyordu işte insana. Kim sevgi beklemezdi ki? Babaannemdi o. Beni sevsin, bana da sahip çıksın istiyordum. Bana meymenetsiz değil yavrum yada torunum demesini isterdim. Ama işte hayat hiçbir zaman istediğim gibi olmamıştı ki bu isteğim olsun.

Başımın hemen yanına birşeyin konulmasıyla tek gözümü açıp hafif kaldırdım başımı.

Ve hiç istemediğim bişey oldu. Belki de çok istediğim. Ama şuan şu şekilde olmasını da asla istemediğim bişey.

Şuan olmasını istemediğim ama çok istediğim o şey tabiki Umut'tu. Ve şuan tam karşımda ayakta dikiliyordu.

Rüya gördüğümden emin değildim ama kesinlikle rüya olmasını dilerdim.

Üzerimde siyah bir penye şort, üzerinde pudra rengi oversize tişört ve başımda kaymış siyah bandanam, dağılmış saçlarım, şişmiş gözlerim, uykulu bakışlarımla kesinlikle ona görünmek istemiyordum.

Gözlerimi hızla kırpıştırsam da görüntü netti. Rüya değildi! Aman Allah'ım!

Hemen başımı masadan kaldırıp arkama yaslandım. Daha idrak edememiştim onun burada olduğunu.

"Çay iç, kendine gelirsin." dediğiyle bakışlarım masaya koyduğu bardağa döndü.

Elinde kendine de aldığı çayı görünce tebessüm edip "Teşekkür ederim, buyur otur istersen."diyerek karşımdaki sandalyeyi işaret ettim.

"Rahatsızlık vermeyeyim boşver." dediğinde hızla karşı çıktım.

"Olmaz."

Ani yükselişimin kendim de farkına varınca kendimi hızla toparladım.

"Bir işin yoksa benim için sıkıntı olmaz." diyerek gayet olağan birşey gibi devam ettim.

Ah sorma ne olağan? Olağan? Olağan üstü? İmkansız, hatta... Ya olmayacak bişeyi nasıl tanımlardım. Karşılığı yoktu yani.

"Tamam." diyerek karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu.

"İyi misin?" dediğinde bardakta olan gözlerim tekrardan ona döndü. Benle muhabbet etmeye mi çalışıyordu o?

Bir an nefesim kesilse de sahte bir tebessüm edip "İyiyim sen nasılsın?" dedim.

"Kötü görünüyorsun." soruma cevap verme gereksinimi duymadan söylemişti bunu. Bu bir tespit gibi değildi. Sanki karşımda bir anayasa okur gibi netti. Sertti sesi.

"Neden sordun o zaman?" dedim bu sefer gerçek hafif bir gülümseme ile.

"Laf olsun diye." verdiği cevap yine netti. Dolandırmadan direk söylüyordu. Bir ima yada başka bişey yoktu. Adam düzdü arkadaşlar. Dümdüz. Dümdük. Tamam tamam bunu söylemedim varsayın.

Kaybolmuş Kalpler (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin