"Tevafuk diye bir şey var. Allah onu senin karşına çıkardıysa bunun bir sebebi vardır"
~bilinmiyor
.....
Araba ilerlerken, Ece'nin ve Mert'in telefonları çalmaya başlamışdı. Aileleri bekliyordu. Ece son hız sürüp, Mert'i evine bırkadı. Mert onlara teşekkür etti. Babası koluna girdi ve resmen sorguya çekdiler.
Az sonra varmışlardı. Kapıyı Dila adındaki çalışanları açdı. Arkadan annesinin sesi geldi. Ona durumu açıkladıktan sonra odasına çıkdı. Dila, elinde bir elbise ile odaya girdi.
"Ece hanım, anneniz bu elbiseyi giymenizi tavsiye etti." Ece itiraz etmedi ve Dila'ya çıkmasını söyledi. Elbiseyi üzerine tutup boy aynasında kendi yansımasına bakdı.
"Ben... Ben istemiyorum..."
Başını eğdi. Elbiseyi giydi. Şalını da yaptı. Aşşağı inip dedesiyle tekrar konuşdu. Ama dedesi mutlu olacağını, damadın çok iyi, hatta bulabileceği en iyi insan olduğunu söyledi. Temiz kalpli olduğunu söyledi. Ece dedesinin damadı bukadar övmesinden nefret etmişdi! Öfkeli adımlarla odasına çıkdı.
"Allahʼım kalbimdekini verme. O yanılır... Sen hayırlı olanı kalbime ver." diye dua etti.
Ece dedesine daha fazla birşey demedi ve yukarı çıkdı. Sonra kapısı bir kez daha çalındı. İçeri giren yine Dila'ydı.
"Kapı çalıyor, anneniz misafirleri karşılamanızı söylüyor." Ece itiraz etmedi. Merdivenlerden aşşağı indi. Çalmakta olan kapıyı ağbisi açdı. O da 'hoşgeldin' diyecekti. Başını kaldırdı ve misafirlere doğru bir adım attı.
"Ho-ho-ho..." gözleri büyüdü birden. Bu, bu yolda gelirken bisikletle kaza yapmış olduğu ve yaralı olduğu için arabasına aldığı kişinin, yani Mert'in ta kendisiydi?! Kaşları yukarı kalkdı, ikisi bakışdılar.
"Hoşgeldiniz." demeyi başardı sonunda. Mert'te en az onun kadar şaşkın görünüyordu. Ece hemen Mert'in elindeki çiçeği ve çikolatayı aldı. İçeri davet etti. Gelmekte olan kalabalığı gördüğünde şaşkınlığı bir kat daha arttı.
Mert'in kız kardeşi, kız kardeşinin ikizi olan erkek kardeşi, ablası, eniştesi, yeğeni Filiz, annesi, babası, teyzesi, halası, halasının kocası, dayısı... Aslında Mert, ailesi yüzünden çok fazla utanıyordu. Cümle alem gelmek zorundalar mıydı yani? Zaten kıza rezil oluyordu! Ece ise imrenmiş ve biraz da kınamışdı. İmrenmesi, kendi ailesinin ve akrabalarının çok az olduğu içindi. Kınamışdı çünkü çok kalabalıklardı. Herkez içeri geçdiğinde Mert ve Ece hala kapının önündelerdi.
"Şey, kusura bakma biraz kalabalığız..."
Ece iki elini birbirine geçirdi. "Sorun değil." osırada Mert'in konuşkan tiz sesiyle halası bağırdı:
"Oğlum sonra konuşursunuz! İçeri gelin!" salona doğru yürüdüler. Ece'nin kalbi hızlı hızlı çarpıyordu ama kitaplardaki gibi aşktan değil; endişe, korku ve heyecandan... Mert'in ise her yeri terliyordu, dizleri neredeyse titriyordu. Bu yaşadığı Tevafuğa inanamıyordu. Tam üç tane tevafuk yaşamışdı. İnanılır gibi değildi. Tam kapıdan gireceklerdi ki Ece kolunu kaldırıp arkadan seslendi.
"Mert bey!" avucunu sıktı. Okadar kısık söylemişdi ki Mert duymamışdı.
"Bi-birşey mi dedin?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒
Teen Fiction(3 Bin okunma için teşekkürler. Hayalimdi.) "Ne düşünüyorsun?" İç çekdi. "Ben, o, Tevhid, herşeye rağmen eninde sonunda bağlanan kalbim..." *** #roman