"Gidişlerin izi kalır seven yüreklerde.
Gidenler gelmeyi unutur, kalanlar gülmeyi..."
~bilinmiyor
.....Bazen içi acıtır, bitmek bilmeyen yağmurlar gibi olurdu duygular. Böyle "yer yarılsaydı da, içine gireydim" derdi insan. Baştan düşünmezdi, konuşurdu. İnsanın kalbini kavuran duygu bazen özlem olurdu, bazen korku, bazen öfke, bazen acıma... Öylece kör ederdi kişiyi bazı yoğun duygular. Bazıları ise, kişiyi duygularıyla kandırırdı. Bir dilenci, duyguları sömürebilirdi mesela. Merhametli bir kişi onu gördüğünde dayanamazdı. O an okadar acırdı ki, mantık devre dışı kalırdı. İnsanı ayakta tutan mantığıydı oysa, biraz düşünse fark ederdi; o dilenci adı üstünde iş edinmişti.
İnat ve hırs...
Bazen güzeldi. Başladığın zor bir işi bitirme konusunda inat ve hırs yapar, başarırdın. Sevde'de bu vardı işde. Hep birinci olmalıydı, hep başarmalıydı. Okulda da böyleydi. İnadı ve hırsı sadece okulda, derslerde devreye girse hayırlı olurdu. Lakin hisler dinlemiyordu ki, devreye giriyordu. Baskın karakterli ve inatçıydı Sevde.
Neden öyleydi ki? Çok mu zordu mutlu olduğunu itiraf etmek? Neden kendisine yapılan iyiliği kabul etmiyordu birtürlü? Yoksa bu kibir miydi? Bilmiyordu... O an, kabul edememişdi işde. O sözü düşünmeden söylemişdi. Boş bulunmuşdu! Kabullenmeme hırsı, ititraz etme hırsı, sevdiğini ititraf edmeme hırsı..! Bu ayrılışı zar zor kabullenmişdi zaten. İstanbul'dan ayrılışını yani... İstanbul'dan mıydı Cafer'den miydi? Elbette Cafer ile alakası yokdu! Birkere o dedesinden... Kesti bu düşünceyi, zira yine aynı şeyi yapıyor, yine kendine yalan söylüyordu. Yine hırs yapıp, kendi düşüncelerine bile yalan söylüyordu! Ya Sevde kimi kandırdığını sanıyordu. Sevde berbat bir yalancıydı, özellikle kendine karşı. Daha doğrusu sadece kendine karşı yalancıydı.
Tabiki Cafer'den kaçıyordu! Başka kimden kaçacaktı? İlk adımı atmış, enazındna birtanesini kabul etmişti.
Ama konu bu değildi.
Ne vardı duygularını kabul etseydi? Ne vardı bu iyiliği kabul etse, inadını ayak altına alıp "Ben, yanlış yapdım." deseydi? Kendinden nefret ediyordu. Utanç tüm benliğini sarıyordu. Okadar utanıyordu ki, şu an ölmek isterdi. Ah! Kendisine anlamlı bakan bu ela gözler, yada kahve, her neyse işde elaydı..! Bu harelerin sahibini ne kadar da çok üzmüşdü. Tevafuklar sürekli onları buluşdurmuşdu. Bu anlamlı bakan harelerin sahibini hak etmiyordu. Bu Allah korkusuyla ve sevgisiyle dolu -Sevde'nin Cafer hakkındaki zannına göre-, kendisini beş yıldır seven kalbi hak etmiyordu. Öyle düşünüyordu. O an kızıvermişdi sadece.
Amacı iki yüzlülük yapmak değildi! "Vallahi de değil" diye düşündü...
O an, inadı devreye girmişdi yine. Biletini düşünmüşdü; Cafer'in parasıyla aldığı biletini. Yazdığı mektubu, koltukta duyduğu utancı. O kendi elini tutup çeken eli. İtiraz hakkı tanımayan o kısa zaman dilimini. Sinirlenmişdi! Bir an için öfkelenmişdi. Hatalıydı, evet itiraf edebilirdi; gerçekden hatalıydı. Cafer'e teşekkür ettiğinde ise gerçekden, sevgiyle dolmuşdu. Samimiydi! Evet, belki Cafer anlamayacakdı, Atiye de anlamayacakdı, ama gerçekden teşekkür ettiğinde de samimiydi. Garipdi ama Cafer'i suçlarken öfkelenmiş, ona teşekkür ederken de gerçekden içden söylemişdi.
Cafer ellerini ceplerine koydu ve başını eğdi. Yine gözleri doluyordu; herzamanki gibi. Gönlündeki yağmurdu sanki gözünden yağan... Yine, yine ona döküyordu. Bu duygusallığı günahları dolayısıyla olduğunda nefret etmiyordu. Lakin böyle durumlarda nefret ediyordu. Bazıları kendini tutar, utanırdı ağlarken: o tutamıyordu işde. Sadece yüzünü saklıyordu. Arkasını döndü yavaşça. Karanlıktan dolayı tam görememişdi fakat Sevde'nin saçlarının açık olduğunu fark etmişdi. İlk kez görüyordu, çok güzeldi! Ama ne tuhaftı ilk kez görüyor oluşu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒
Teen Fiction(3 Bin okunma için teşekkürler. Hayalimdi.) "Ne düşünüyorsun?" İç çekdi. "Ben, o, Tevhid, herşeye rağmen eninde sonunda bağlanan kalbim..." *** #roman