Acaba? Acaba duymuşmuydu onun hakkındaki sözlerimi?
Kızmışmıydı bana?
sözlerim onu kırmışmıydı?
Saplanmışmıydı kalbine, bir bıçak misali?Canı acımasına rağmem, Affedebilecek miydi beni, bu egoist, şımarık, aptal Ece'yi...
~Ece~ (ama aynı karakterler hakkında yazıp yayınlamadığım, sildiğim diğer kitapdan alıntı. Bu sahnenin öncesinde Ece Mert hakkında birkaç söz söylüyordu. Mert'te duyuyordu. Sonra bizimki özür diliyordu...)
.....Ece merak etmişdi. Acaba neden çağırıyordu ki, dedesi? Aşşağı indi merakla. Dedesi ceketini asmaktaydı. İçeri girer girmez kendisini çağırdığına göre önemli birşey olmalıydı.
"Selamun aleykum dedeciğim, hoşgeldin. Beni çağırmışsın." dedi gülümseyerek.
"Aleykumselam, evet çağırdım." dediğinde hiçde gülümsemiyordu. Hiç sıcak davranmamışdı. Ece biraz daha merak etmişdi. İçeri geçdiler.
"Dinliyorum" dedi Ece. Dedesi elini Ece'nin elinin üstüne koydu.
"Bak, ay parçam, bağzen her nekadar öyle görünse de birşeyler göründüğünden farklı olabilir. Oyüzden tamamen öğrenene kadar iyi düşünmek gerekir." iki saniye durdu. 'Yalan söylemek münafıklığın en büyük alametilerindendir. Ve zan; yalanın ta kendisidir...ʼ diyor peygamberimiz ﷺ. '...Zannın bir kısmı bizatihi, yani yapısı gereği günahtır; aynı zamanda günaha götürmektedir. Günah olan zan, günah doğurmakta, günah yaptırmaktadır. Hz. Peygamber ﷺ, 'Zandan sakının, çünkü zan, sözün en yalanıdırʼ buyuruyor..." Ece şaşırdı. Hemde oldukça. Kendini kötü hissetti, yoksa birşey mi yapmışdı?
"İyi de dedeciğim neden bana bunları söylüyorsun?"
"Tam oraya gelecektim. Camideyken Muzaffer ile konuşdum. Mert'in babası olur kendisi. Bana-" sinirle dedesinin sözünü kesti:
"Onu mu savunacaksın şimdi bana? Ya dede sen iyi misin? Nikah günüydü! Allah âşkına, nikah günüydü! Biraz, azıcık önemsemesi gelirdi! Bu düpedüz sorumsuzluk oluyor dede ne zanı? Zanmış..! Şaka gibi! Gelmiş bana..." sıkıntılı nefes verdi, cümlesine devam etmedi. "Her neyse ben onunla olamazdım zaten, hayatımız farklı birkere. Zaten sevmiyordum ve istemiyordum da! İyi oldu yani!" dediğinde neredeyse bağırmışdı. Anında pişman oldu. Aynı teyzesi gibi konuşmuştu! "Hayatımız farklı" da ne demekti? "ben zenginim o fakir" demek oluyordu aslında. Sözler, algıyı değişdirebiliyordu. Fakat bu böyleydi. Hayatları aslında pek farklı değildi Mert ile. İnandıkları gerçekler de çok farklı değildi. Sadece Ece'nin ailesi zengindi. Evet, kesinlikle teyzesinin yapdığını yapmışdı. Üzüldü, parmaklarını birbirine geçirip boynunu eğdi.
Dedesi şok olmuşdu bu duyduklarına. Başta hiç böyle demiyordu! Kızarak: "İstemiyordun?" Kötü bakışlar attı. Birkaç saniye durdu. "Peki. Ama yinede dinle, öyle karar ver. Sözümü kesme." dedi.
"Tamam, kesmeyeceğim."
"Tam olarak bende sebebini anlamadım fakat, dün gece sana kendini açıklamak için gelmiş. Sen yanlızmışsın, buyüzden gitmek zorunda kalmış. Yoksa bir sebebi varmış."
Ece sinirle güldü. "Ne alakası var ki, yalnız olmam ile? Ben hâlâ hiçbir sebebinin olamayacağını düşünüyorum ve bu değişmeyecek! Yanlızmışım... Ne o? Korktu mu yoksa karanlıktan, ilkokul çocukları gibi?" güldü.
Mehmet dede kaşlarını çattı, Ece ne zamandan beri böyle insanları aşşağılamaya, dalga geçmeye başlamışdı? Hiç yakışmıyordu! Öfkeyle ellerini ovdu. Ece devam etti:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒
Teen Fiction(3 Bin okunma için teşekkürler. Hayalimdi.) "Ne düşünüyorsun?" İç çekdi. "Ben, o, Tevhid, herşeye rağmen eninde sonunda bağlanan kalbim..." *** #roman