߷Altı߷

69 19 10
                                    

"Ne köle olmak Bilal olamaya engeldir, ne de peygamber ailesinden olmak Ebu lehep olmaya engeldir. Üstünlük ancak takva iledir."

~𝔥𝔞𝔶𝔞𝔩𝔥𝔞𝔫𝔢𝔪~
.....

Arkasına döndü. Mehmet Bey, Banu Hanım, Yeşim Hanım ve diğerleri merdivenlerin başında, birkaç metre ötede oraya doğru bakıyorlardı. Mert adımlarını hızlandırdı. Başını eğdi ve kapşonunu kafasına geçirdi.

Mehmet'bey ona seslendi fakat duygusallığın belli etmemek için hemen ayrıldı oradan. Evden çıkdı.

* * *

Ece yatakta öylece oturuyordu. Yirmi dakika kadar yanlız kaldı, düşündü. Kendini yarı üzgün, yarı mutlu hissediyordu. Isınamamışdı zaten! Ne diye üzülsündü ki? Biraz soğuk gibiydi ayrıca. Omuz silkdi, "zaten benimle mutlu olamazdı ki, üzülmem yersiz." diye düşündü ve gülümsedi. Ama yinede dedesini ve diğer birçok kişiyi kırmış gibi hissediyordu. Bunları düşündüğünde ise balkondaydı. Yanlızdı. Ta ki, teyzesi elinde kahve bardağı ile gelene kadar. Ece'nin karşısına oturdu. Kahveyi ona uzattı. Ece dirseğini masaya dayamış, elini yanağına koymuş gökyüzüne bakıyordu.

Gülümsedi, "Teyzene teşekkür et bebeğim! Seni büyük birşeyden kurtardım!" dedi ve öpücük attı teyzesi. Ardından kahvesini yudumladı.

Ece hiç birşey demedi. Teyzesi devam etti:

"Neyse kötü bir anıydı geldi geçdi, artık güzel birşeylerden konuşalım." dedi ve durdu biraz. "Aaa, Ecoş! Sen de hiç yardımcı olmuyorsun ama! Düşünceler aleminden çıkamıyorsun birtürlü!" sanki konuşsa anlayacak mıydı onu? Elbette hayır! Oyüzden aklından geçenleri söylemeyecekdi. Sadece hayranlıkla bakarak:

"Gökyüzü nekadar güzel değil mi teyze?" dedi.

"Herzamanki işte."

Bu cevaba şaşırmamıştı. Kaşlarını çattı. "Herzaman olması, onun güzel olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Şükretmez ve bağzı muhteşem şeyleri görmezsen, onlar seni mutlu etmez. Mesela, çok fakir ve aç bir çocuğa koca bir pasta verdiğinde duyacağı mutluluk ve sevinç, dünyanın en zengin insanına, örneğin bir araba veya bir villa hediye edildiği takdirde duyacağı mutluluktan daha fazladır, doyumsuz olduğu sürece... "

Teyzesi yüzünü buruşdurdu, saçma buluyordu. "Şükretmek öyle mi? Mutluluğun sırrı ha!" diyerek güldü. "Hayır, Ece. Şükredersen hiç birşey elde edemezsin, geride kalırsın. Yükselemezsin. Sen söyledin hatta! O örnekteki en zengin insan oralara o şekilde gelmiş zaten... Şükredersen, insanların sahip olduğu birçok güzel şeyden mahrum kalırsın"

Ece içten içe acıdı. Teyzesine baktı. "Allah; 'Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım.' buyuruyor. Şükretmediğimiz halde artıyorsa, ozaman bu daha da kötüdür, adım adım yaklaşdırılıyoruzdur azaba... Ansızın, daha tevbe edemeden ölüm gelir ve artık iş işten geçmişdir. Ha eğer senin mantığına göre düşünürsek; diyelim ki şükretdiğimizde artmasa bile, şöyle söyleyeyim; 'insanın iki vâdi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister', diye geçiyor bir hadiste. Eğer o ikisinin kıymetini bilmeyeceksen ve onlar seni mutlu etmeyecekse, üçüncünün ne anlamı kalır? Birkere dördüncüyü istersin sen. Yani o örnekteki insanoğluna diyorum.

Teyze biraz mantıklı olur musun? Ne anlamı var ki? Dünyanın en iyi üniversitesine giden öğrencileri test etmişler, sadece ilk hafta mutlu oluyorlarmış. Ellerine geçen şeyin kıymetini unutuyorlar çünkü, bu şükür ile alakalı..."

ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin