"Hayat kısa ve çatır çatır kalp kırıyorsunuz"
~Merve
....."Nereyee? Bu gün dersin yok mu?" diye seslendi Cafer.
"Ne dersi? Hafta sonu bu gün!"
"Sohbet diyorum, islami sohbet!"
"hıı... Gitmiyeceğim!"
* * *
Gitmek isteyene "kal" denmemeli, kalacak olana "git" denmemeliydi. Gidecek olan zaten giderdi. Sen gitmediğin sürece kalacak olan ise bir yolu bulur, tutunurdu. Kalbinin kapılarını açmışdı insanoğlu. Ve kal diyor, demediğini iddia ediyordu. Bu insanoğlu Cafer'di.
"Gidecek olsan, 'kal' demem" diyor, lakin tersine davranıyordu. Sonuna kadar açık olan kapılar esen şiddetli rüzgar ile onun yüzüne çarpılarak zorla kapanacak gibiydi. Oysa o kapıyı kalkıp kendi elleriyle kapatsa, herşey daha iyi olurdu. Aynı şekilde Sevde... Ona çok fırsat vermişdi. Kollarını açmış, kalbini açmışdı. Ama o arkasına bakmadan gitmeyi tercih ediyordu.
Akşam olmuşdu. Odasında, Cafer'in parasıyla aldığı birkaç kıyafeti çantasına dolduruyordu Sevde. Cafer'in kendisine harcadığı tek kuruşu unutmayacak, çalışmaya başladığında ödeyecekdi. Buna kesin kararlıydı. Cafer ise bunu hakaret olarak kabul ediyordu. İyi de o bu iyilikleri borç olarak yapmamış, o kıyafetleri borç olsun diye almamışdı. İnsan, lazım olduğunda veya parasız kaldığı zamanlarda babasının, annesinin, veya akrabalarından herhangi birinin kendisine yapdığı ufak harcamaların karşılığını ödemeyebilirdi. Sonuçda aralarında bir bağ, bir yaşanmışlık vardı. Ne var ki, yakın akrabalardan veya aileden hangisi dara düşse bir diğeri ona el uzatır, doğrulduğunda karşılığını ödemesi gerekmezdi. Fakat o yardım istediği kişi yabancı biri ise işler değişiridi. Öyleyse Sevde Cafer'i tamamen yabancı olarak görüyor olmalıydı... Hiç değeri yok muydu Sevde'nin yanında? Ödediği birkaç kuruşun ne anlamı, ne gibi bir değeri vardı ki aralarındaki sevginin yanında?
Cafer, babası ve annesi geleceği için aşşağıda hazırlık yapıyordu. Evet, babası ve annesi gelecekdi, tabi kardeşleri de.
Sofrayı geniş solana hazırladı. Annesi dolma yapmışdı ve gelmek için ısrar etmişdi. Cafer de kıramamışdı. Çalan kapıyı duyduğunda ayranı sofraya bırakdı. Sofra serili, üzerinde tahta, ayaklı kısa masa vardı. Yer sofrasıydı.
Kapıyı yavaşça açarken yüzünde bir gülümseme vardı. Ve biraz endişeliydi de. Şimdi annesi gelini ile tanışmak istediğinde nasıl, nasıl 'o biraz garip biri' diyecekdi? Veya 'anne gelinin asosyaldir biraz, tanışmak istemiyor' mu diyecekdi? Tabiki bunlardan hiçbirini diyemezdi! Ama bunlar gerçekti. Sevde gerçekten çok garipti. Davranışları da garipti. Son zamanlarda pisikolojisi bozuktu Sevde'nin, belkide sebebi buydu. Sonuç olarak ailesi geliyordu ve Sevde'nin haberi vardı bu durumdan, fakat hiçbirşey söylememişdi. Yemeği yukarıda yemek isteyecekdi büyük ihtimalle. Yani enazından, Cafer öyle tahmin ediyordu. Sevde'yi anlamıyordu. Anlayışlı olmak için olağan bir çaba sarf etse de yine de anlayamıyordu, Sevde neden böyle ergen gibi davranıyordu? Annesi ve babası yemeyecekdi ki onu! Anlamıyor, gerçekden anlayamıyordu.
"Selamunaleykum oğlum."
"Selamunaleykum."
"Ve aleykumselam ve rahmetullaah!"
"Hellooo ağabeylerin en ma-" Özge'nin sözünü Özgür'ün öksürüğü böldü.
Kaşlarını çatıp göz kırpdı: "Anneem!" diyerek kardeşine kızdı. Özge'nin küfür edeceğini biliyordu ve o yüzden uyarmışdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒
Teen Fiction(3 Bin okunma için teşekkürler. Hayalimdi.) "Ne düşünüyorsun?" İç çekdi. "Ben, o, Tevhid, herşeye rağmen eninde sonunda bağlanan kalbim..." *** #roman