߷Yirmialtı߷

27 13 0
                                    

*GÜNLER SONRA*

Pazardı günlerden. Herkezin kendi halinde rutin hayatlarına devam ettiği günlerden herhangi biri. Kiminin eğlendiği, kiminin çalışdığı... Hiçkimse bilmiyordu, ne zaman öleceğini ya da kıyametin ne zaman kopacağını. Güneş hergün doğuyordu işte, bu gün de doğmuştu. 'Ya yağrın doğmassa?' diye düşünen yokdu. Hiç kimse bizi kolonları olmayan bir tavanın altında tutamayacakken mesela, hiç devrilmesinden korkmadan duruyorduk bu gökyüzünün altında. Düşeceğini düşünen yoktu. Çünkü bir güven vardı; fıtrattan gelen bir güven.

Hal böyleyken, can sıkıntısından ve düşünmekten kafamı yiyecekdim doğal olarak. Annem cezayı arttırmışdı. Artık yapdıklarına hiiç şaşırmıyordum. Günlerdir elimde bulunan kitaplarla imkan bulduğum kadarıyla kendim ders çalışıyordum. Anlamadığım yerleri ve soruları hocama resmini çekip gönderiyordum. O da çoğu zaman meşgul oluyor, nadiren cevap yazıyordu. Dersleri ise -afedersiniz- sınıfdaki ikinci inek arkadaşımdan bana anlatmasını rica ettim. O da karşılığında ne ödeyebileceğimi sordu. Ben para vereceğimi söyledim elbette.

Çocuk baya aç gözlü çıkmışdı!

Anlattığı her ders için  ÜÇYÜZ ₺, aldığı notları göndermem için ise tam YÜZ ₺ istemişdi. Ben başta kabul etmemişdim. Ama yanlız başıma yürütemediğimi görünce kabul ettim. Benden on kat daha inekti o çünkü. Hırs manyağıydı ve notları hep yüksekti. Görüntülü aramak istedi ama ben kabul etmedim. Sesli konuşmayı da kabul etmeyince bana sinir oldu, elli arttırdı fiyatı. "Manyak İşte!" Video yoluyla anlattı. Kaçırdığım tüm dersleri o fiyatla çarparsak kaç ediyordu? Kafamı kaşıdım.

Sanırım evet, biraz dolandırılmış olabilirdim. Ah ne salakdım! Başka birisini de bulabilirdim sınıftan! Ama geçmişdi artık, ödemek zorundaydım, ne yapabilirdim ki başka?

Buarada ben ne anlatmadım? Mert ile konuşamadım. Hem artık rüyama da girmiyordu. Onun adı dahi ne aklımdan, ne zihnimden geçiyordu. O günün ardından, en az altı gün geçmişdi. En fazla da on. Henüz hesaplamamışdım ama öyle olmalıydı. Bacaklarım iyleşmişdi, yürüyebiliyordum. Fakat evden çıkmadığım için pek bir işime yaramıyordu...

Uzun süre yanlız kalmak bana iyi gelmiyordu. Bazı insanlar vardır, kalabalık ortamlarda bulunamazlardı. Yahut uzun süre sosyal bir ortamda bulunduklarında, kendilerini toparlamak için süreye ihtiyaç duyarlardı. Yapılan bir deneyde denekler, boş ve sessiz bir odaya alınmışdı. Az önce söylediğimi kanıtlayan tarzda sonuçlar çıkmışdı. Ben öyle değildim ama. Ben ve benim gibi insanlarda dopamin daha az bulunuyordu. Bu yüzden kendimizi mutlu edecek sosyal şeylere yöneltiyoruz. Diğer insanlarda ise daha çok bulunduğundan dolayı, bizim kadar ihtiyaç duymuyorlardı. Onlar, yani içe dönük insanlar bunalımda değillerdi, duygularını bizim kadar dışa vurmayı sevmiyorlardı sadece.

Demek istediğim: bu ceza kesinlikle bana iyi gelmiyordu. Evet, belki normalde de çok sosyal değildim. Ama bunun nedeni o insanlardan hoşlanmamamdı. İnternette okuduğuma göre: "İnsanları tanıyan, yanlızlaşır" demiş Ali raduyallahu anh. Gerçekden onun sözü müydü, bilmiyordum. Ben yanlız olmayı her nekadar -bunalsam da- onlarla olmaya tercih ediyordum.

'La ilahe illallah ne demek biliyor musun?' adlı kitabı, bitirmiş olmak beni mutlu etmemişti. Son sayfada tavsiye edilen kitapları satın almak istemiştim. Bu yüzden geçen günlerden birinde etrafı aramıştım, fakat neyazıkki bırakdığım yerde bulamamışdım. Sorup soruşdurduğumda, dedemde olduğunu öğrenmişdim. Geri almamışdım. Okuması bitince, yâni bu sabah bana geri vermişdi. O günden bugüne rutin hayatımın dışında olan farklı birşey daha vardı.

ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin