35-"Sonra Allah bir gün seni, hiç üzülmemişsin gibi razı eder"
~bilinmiyor
.....
* * *
Koltuk kendi yatağımla kıyaslanamayacak kadar rahatsız, fakat o sert zeminle karşılaştırılamayacak kadar da rahattı. O zor günlerde buz gibi, sert zemine öyle alıştırılmışdım ki bu yattığım koltuk bana en zenginlerin bile alamadığı yumuşaklıkta bir yatakmış gibi hissettiriyordu. Eskiden adeta yatağındaki bezelye tanesinden bile rahatsız olabilecek kadar narin ve nazik olan ben, bana hazırlanmış bu yatakta uzun ve rahat bir uyku çekmişdim. Sabah namazında kocası İbrahim bey imam olmuşdu, o arkasını döndüğünde bende içeri girmişdim, birlikte kılmışık.
Zannımca sabah namazından sonra ikisi de Kur'an okuyorlardı. İmrenmişdim, elime Kur'anı almışdım. Fakat günlerdir uyuyamıyordum, gözlerim kapanıyordu okurken. Bu sebeple uyumayı tercih ettim. Saat ilerlediğinde bir el tarafından hafifçe dürtüldüm. Birdaha, birdaha dürtüldüm.
"Sevde hanım, sabah namazından sonra uyumazsanız daha dinç olursunuz, üstelik gününüz de berektli olur. Uyandırmayacakdım lakin dakikalardır bekliyoruz."
Kalkdım. Ona günlerdir fazla uyuyamadığımı açıkladım, anlayışla karşıladı. Saat 10'u biraz geçiyordu. Bir saattir beni bekliyorlarmış. Mutfağa gittiğimde zayıf, kolları ince, oldukça uzun tek örgüsü belinden aşşağı doğru uzanan siyah saçlı bir kız sandalyede oturuyordu. Geniş ve uzun kahve bir etek giymişti. Belinde kalın kemeri vardı, üstünde ise kendisine geniş olan pembe ve ince bir kumaşa sahip bir üst vardı. Yarım kolluydu. Beren hanım onun arkadaşı olduğunu söyledi, sarıldık ve tanışdık. Adı Atiye'ydi. Güzel ve aynı Beren hanım gibi temiz bir yüze sahip olmakla beraber, insana ilk bakışta güven veren bir hali vardı. Beren hanım ise, o da gerçekden güzeldi. Bağzılarının saçma algılarının aksine, çirkin yerlerini değil tersine güzel olan bedenlerini örtüyor, değerli olanı saklıyorlardı. Ve elbette, elbette çirkin olan mümine bacılar da değerliydi!
Sandalyeyi çekdim ve oturdum. "Seninle tanışdığım için gerçekden çok şaşkınım Beren." artık samîmî olmaya başlamışdık.
"Niçin?" dediğinde beren, nazikçe kahvaltısını yiyordu.
"Ben kendimi çok yanlız hissediyordum. Çevremdeki tek müslüman dedemdi." bu cümleyi kurduğumda aniden kaşlarım yukarı kalktı ve doğrularak 'hıııııhhh!' gibi bir ses çıkardım. Tek elim azğıma gitti.
"Ne oldu?" diye soru Atiye hanım korkuyla.
'Dedemi unuttum! O, o evde bensiz yanlız kalır, onu huzur evine gönderirler. Ah, ah dedeciğim benim...' diye geçirdim fakat sesli söylemedim. Sadece: "Y-yok birşey ya, siz yemeye devam edin." aradan sessiz birkaç dakika geçdi.
Atiye hanım: "Çok durgun ve biraz da üzgün görünüyorsun." dedi.
"Evet Sevde, anlatabilirsin bize. Annenle neden kavga etmişdin mesela? Belki arabulucu oluruz aranızda."
Düşündüm. "Ben... Şu an kendimi anlatmak için hazır hissetmiyorum." kendimi toparladım ve konuyu değiştirmek için zoraki gülümseyerek: "Yaa siz onu bunu boş verin, bana bildiklerinizi anlatın! Nereden ilim öğrenebilirim, bunu söyleyin. Ben Tevhid'le alakalı, farklı farklı dini kitaplar sıpariş etmişdim ama, yanımda getiremedim."
"Tevhid ehli misin?" diye sordu Atiye. Başımı yukarı aşşağı salladım:
"ELHAMDULİLLAH." ikisi de aynı zikiri tekrarladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒
Teen Fiction(3 Bin okunma için teşekkürler. Hayalimdi.) "Ne düşünüyorsun?" İç çekdi. "Ben, o, Tevhid, herşeye rağmen eninde sonunda bağlanan kalbim..." *** #roman