߷Üç߷

79 21 5
                                    

"Tutumluluk, az şeyi çoğaltır. İsraf; çok şeyi azaltır."

Ali (r.a)

.....

Sağlıklı bir şekilde güne uyanmış olmak bir nimetti. Ve bunu fark etmeyen nankör insanların, yada aynı şekilde bu nimetin farkına varan az sayıda insanın, fark etmeden tüm insanların üzerine doğmuşdu güneş. Bir hadiste anlatılıyordu: "Gündüz günah işleyenlerin tevbe etmesi için, Allah, geceleyin elini açar (*tevbeyi kabul eder); gece günahkâr olanların tevbe etmeleri için için gündüzün elini açar. Bu hal, güneş, battığı yerden doğuncaya kadar (yani kıyamete kadar) devâm eder"¹ güneş de hala tüm parlaklığıyla aydınlatıyor, bedava ısıtıyordu.

Mert daima şükrederdi. Ama henüz uyanmamışdı. Zira bu gün pazardı, tatildi yani. Ablası misafir olarak gelmişdi. Annesi, ablası ve kardeşi masayı hazılıyordu. Kızarmış olan patatesleri masaya bıraktı Özge. Pişi kızartıyorlardı şu anda da. Beyaz bir örtüsü vardı, tahta bir msayadı. Sekiz tane sandalye vardı, anca yetiyordu. Eniştesi ve yeğeni Filiz ile beraber tam sekiz kişilerdi. Televizyon açık, herkez kendi halindeydi.

Mert'in, üzerindeki gri yorganı örtülü, vücudu gece hareket ettiği için yukarı doğru dönük, o şekilde uyuyordu. Normalde sünnet olduğu için sağ tarafa dönerdi.... Beyaz, tüylü, küçük bir halısı vardı. Perdesi yukarı doğru çekilerek açılan türdendi. Kırem rengiydi. Odasında siyah renkli, eski bir dolabı vardı. Aslında üç ay öncesine kadar dolabı kahve rengiydi ve tam anlamıyla berabat görünüyordı. Mert tüm ustalığıyla boyamışdı. Yatağının yanındaki aynı renkte olan, küçük kamidinin dışarı doğru çıkan çekmecelerini açık gri, kalan kısımlarını tamamen siyah yapmışdı. Aynı şekilde kulpları da siyah yapmışdı. Boya yapmayı severdi. Kız kardeşi; "neden bu kadar solgun renkler yapdın?" demişti ve beğenmemişdi. Ama Mert'in en sevdiği renk siyahtı. Ece'nin aksine...

Kadının canavarımsı kızı Filiz, elinde telefonla koltukta oturuyordu. En küçük dayısı Özgür biraz önce lavaboya gitmişdi. Özge ise masadaki son eksikleri tamamlamak ve gerekli şeyleri getirmek üzere mutfağa gitmişdi. Biraz sonra Pişiyi de getirecekti. Filiz, kafasını telefondan kaldırıp salonda kimse olmadığını görünce fırsattan istifade, oyununu kapatmadan telefonu kenara bırakıp koşarak dayısının odasına gitti. Annesi, anneannesi ve onbeş yaşlarındaki teyzesi mutfakta kahvaltı hazılıyordu. Çok geçmeden, elinde çaydanlık ile odaya giren Özge, çaydanlığı masaya bıraktı. Biraz önce odadaki koltukta televizyon seyrederken, bir yandan da telefonla uğraşan küçük yeğenini göremeyince kaşlarını çattı.

"Ablaa! Filiz ağbimi uyandırmaya gitmiş odada yok!"

"Eyvah!" diye yakındı ablaları.

Özgür o anda odasında çıkmış, tembel tembel salona girerken ikiz kardeşini duydu. Kahkaha attı ve masadaki patateslerden birini ağzına attı: "Desene ağbimi mahvedecek!"

Filiz osırada parmak uçlarında yürüyerek huzur içinde uyuyan dayısının ödünü koparmak üzereydi. Birden bire yatağın üzerindeki dayısının üstüne atlayıp boğazını yırtarcasına bağırdı:

"GÜNAYDIIIIIIIN DAYIIIIIIIIII!!!"

Mert yatakta neredeyse sıçradı: "Euzubillahimineşşeytanirracim! Ben masumum hocam!" sağa sola baktı ve iki kez hızlı hızlı nefes alıp verdi.

Filiz kahkaha attı bir anda. Annesi ise elleri belinde, oklavayla geliyordu. Dövmeyecekti ama korkutacaktı. Bir hışımla odaya girip kızını kolundan yakaladı.

ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin