߷Yirmiiki߷

26 14 0
                                    


23 - * * *

İnsan böyle anlarda boşlukta gibi hissediyordu. Uzun süre yanlız, düşüncelerimle başbaşa kaldığımda kafayı yiyecek gibi oluyordum. Aklıma saçma sapan şeyeler, bağzen düzgün bağzen kötü fikirler geliyordu. Okadar uzun uzun düşünmüşdüm ki, düşünmediğim ne kalmışdı ki? Şu an da ne düşünmediğimi düşünüyordum o dereceydi.

O saniyede karşımda bir gölge belirdi. Arkası dönük, başı eğikdi.

"Ya ben?" dedi sessiz bir ses tonu ile.

"Mert?" tek kaşımı kaldırdım.

"Beni hiç düşünmedin."

"N-ne?" hayal mi görüyordum? Nereden çıkmış olabilirdi?

"YA BEN?" bu defa bağırmışdı. Aniden kafamı masadan kaldırdım ve doğruldum. İçim geçmiş, rüya görmüşdüm. Mert ne alakaydı ya? Bilmiyordum.

"Sakin ol Ece, sadece rüya." diyerek geçişdirdim.

Ben bir işle uğraşmaya başladığımda, bildiğim zikirleri mırıldandığımda, ya da teffekkür ettiğimde aklımdan geçen vesveseler ve kötü düşünceler uzaklaşıyordu. Burada yapabileceğim çok fazla şey kalamdığı için ben de boş boş oturuyordum. Ayrıca açken de canım hiçbirşey yapmak istemiyordu, irademi zorluyor öyle okuyordum kitabı da.

Tüm uğraşlarıma rağmen kapıyı açan olmamışdı. Herkez neden bukadar kötüydü. Ben olsam, yardım etmez miydim onlara? Elbette ederdim. Onlarda eder düşüncesiyle birçok yol denemişdim. Hatta bir ara rüşvet teklif etmeye bile kalkdım. Anlatayım:

Kapıyı yumrukluyordum, haykırışlarım eşliğinde. Dila'nın adını zikrediyordum. Benimle ilgilenen, daha doğrusu getir götür işlerinden sorumlu çalışanımız oydu. Diğer çalışanlar yemek ve temizlik işleri yapıyordu. Dila diğer işleri nadiren yapardı.

"Efendim Ece hanım." diye seslendi.

"Evde kimler var şu an bana sayar mısın?" diye sordum, çünkü dedem yada teyzem beni duymuş olsaydı endişelenerek anında yukarı koşarlardı. Ağabeyim çok endişelenmezdi ama yinede beni susturmak için çıkardı. Belkide duygularını belli edemeyen biriydi. Garipti. Birkaç yıl önce kolum incinmişdi. Hastanedeyken ağabeyim oldukça endişeli görünüyordu. Böyle anlarda seviyormuş gibiydi bazen, ama yinede bilemiyordum...

"Siz ve ağabeyiniz hariç hiç kimse evde değil. Ağabeyiniz odasında oyun oynuyor." doğruydu ya, o kendini kaptırmışsa dünya yıkılsa duymazdı! Kulaklığını takar, bilgisayarının başına geçerdi.

"İyi ozaman aç kapıyı biraz atışdırayım. Bunu yaparsan karşılıksız kalmaz merak etme." dediğimde ses tonum neşeliydi.

"Siz bana rüşvet mi teklif ediyorsunuz?"

Sahte birşekilde şaşırmış gibi yapdım: "Ah! Ne münasebet Dila'cığım! Aşk olsun yani..!"

Dila'dan ses çıkmadı. Tersine, uzaklaşdığını tahtaya zemine sürtülen pılastik ve tırtırlı altından dolayı çıkan terliğinin sesinden anladım. Kimbilir bunlara nekadar para veriyordu annem ki, böyle toktu rüşvete... Arkadan birdaha bağırdım:

"Benim binbeşyüz dolarlık elbisem var! Açarsan eğer..." bu cümleyi söylediğimde ânında koşmasını bekliyordum, zira küçük bir para değildi. Onsekizinci yaş doğum günümde giymişdim o elbiseyi. Ve bu büyük teklifime rağmen Dila hanım kapıyı açmadı!

ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin