36-Hayatta ne yaşarsan yaşa pes etme.
Her düştüğünde tekrar kalk gayret ile devam et.
Hiç bir zaman umutsuz olma, Umutla devam et.
Elbet senin için hayırlı olanı Allah verecek. "Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var." (inşirah 5-6. Ayetler~Muhammet diye biri
.....* * *
Akşam vaktiydi. Atiye ile beraber dönmüşdüm. O davet etmişdi. Bu insanlar gerçekten, şaşırtıcı şekilde çok misafir perverdi. Nereye çevirsem başımı davet ediliyordum. Uzun süreli yanlızlık hissinden sonra bu iyi gelmişdi. Çok kez hamd ediyordum.
Ben rahatsız etmek istemedim, ama Atiye çok ısrar etti. Zaten annesi ve babası müslüman olmadığı için onların dini konuların çok fazla konuşulmasından hoşlanmadığını, özellkle de Tevhid'in gündem edlmesinden rahatsız olduklarını, bu sebeple de onlarla oturmaktan memnun olmadığını söyledi. Rahatsızlık vermeyecek tersine kendisini mutlu edecekmişim. Bu sözlerden sonra gittim. Yemekte kuru fasulye vardı. Yanında da pirinç pilavı, ayran ve turşu. Normalde nefret eder, asla yemezdim. Fakat artık bu tarz şeylere alışmam gerekiyordu, önüme temiz olan ne geliyorsa yemem gerekiyordu. Refaha alışkın olan bu halimi değiştirmem gerekiyordu. Annem... Onun bana söylediği aşşağılayıcı sözü çok dokunmuştu. Biraz -hatta baya- inatçı bir yapıya sahip olduğum için, her midem bulandığında onun söylediği sözü hatırlayıp yemeye devam ediyordum. "Refaha alışkın olan sen mi?" demişdi..!
Atiye bana bu saatte tek başıma gidip-gidemeyeceğimi sordu. Ona merak etmemesini söyledim. Çok geçmeden Atiye ile vedalaşıp çıkdım. İçimde kötü bir his ve biraz da ümitsizlik vardı. Hocanın söylediklerini düşündüm. Allah'tan ümit kesilmeyeceğini düşündüm. Annem için tekrar tekrar hidayet diledim Rabbim'den.
Yürüye yürüye yol aldım. Böyle simsiyah giyinmek garip hissettiriyordu. Başta biraz çekinmişdim ister istemez, ama alışmam çok uzun sürmemişdi. Kimse bana bakmıyordu, baksalar da birşey görmüyorlar, göremiyorlardı. Biri dik dik uzun süre bakmışsa, bu bakış açık bir kadına farklı, pürtesettür olan birine karşı ise farklıydı. İkincisine genelde aşşağılayıcı olarak bakıyorlardı ya da bu giyim tarzını garipsedikleri için, ilkinin nedeni ise şehvet ya da başka nedenlerdi. Benim kast ettiğim ikinci bakıştı, o bakışla bakamıyorlardı işte. Hem farz olan birşeyi yapmak kalbi mutmain kılıyordu. Aslında iyi hissettiriyordu, özgür hissettiriyordu, anlayana, bilene...
Havanın karanlığında yol aldım. Hep arabayla yolculuk ederdim, bu yüzden biraz garip geliyordu. O son model pembe aracımın içinde yol almaya okadar alışmışdım ki... Dakikalar sonra vardım. Kapıyı çalmak üzereydim. Kalbim ağzımda atıyordu adeta, avucumun terlediğini hissettim ve biraz da kızardım. Kapı zilini çalmak üzere olan ellerim titiriyordu. Sonunda bastım. Açan Semra'ydı.
"Sela-" müslüman olmayana selam verilmeyeceğini hatırlayarak: "Merhaba semra biraz anne-" bu defa sözümü kesen ise Semra'nın:
"Anneniz sizi içeri almamamızı söyledi, üzgünüm efendim." diyerek kapıyı yüzüme çarpması oldu. Bembeyaz kapı ile göz göze geldim, gözlerim bulanıklaştı ve doldu. Havaya kalkmış olan terli avucumu yumruk yaparak ağır çekimle indirdim. İki elimi yumruk yapmış kapı ile şok içinde bakışmamın ardından dudağımı ısrarak kendimi ağlamamak için tuttum. Yeterdi! Artık ağlamayacakdım! İnşâAllah...
Kendimi toparladım ve birkez daha çalıp bekledim, açan olmadı. Son bir kez daha çaldım. Hayırdı, açılacakdı. Anne değil miydi o? Kedi bile yavrusuna kıyamıyordu! Hoca dememiş miydi, annemizin bizim üzerimizde ne kadar çok hakkı olduğunu... Elbet açacakdı! Hiç, insanlardan veya hayvanlardam bir anne yavrusuna kıyabilir miydi? Aslaydı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒
Teen Fiction(3 Bin okunma için teşekkürler. Hayalimdi.) "Ne düşünüyorsun?" İç çekdi. "Ben, o, Tevhid, herşeye rağmen eninde sonunda bağlanan kalbim..." *** #roman