"Âşk iki kişiliktir, iyi olan kaybeder."
~bilmiyorum
.....
Derin nefes aldı, dinlemeye devam etti.
"....Ayeti niye delil getirdik biz? Tevhid'in, La ilahe illallah'ın, imânın insana emniyet ve güven verdiğini ispat için delil getirdik. Ayetin şurasında diyor ya: 'ulaike lehumul emrʼ 'işte böylesi iman edip şirk'e düşmeyen...ʼ yani; 'Allah'ı tevhid edip birleyen insanlara emniyet vardır, güven vardır.ʼ ne demek güven ve emniyet?
İslam alimleri demişler ki: 'güven ve emniyet ikiye ayrılır; bir, dünyadaki güven ve emniyet. İki, ahiretteki güven ve emniyet.ʼ dünyadaki güven ve emniyet şudur kardeşlerim: Ben iman ettikten ve imanıma şirk bulaşdırmadıktan sonra artık mü'minlere karşı benim bütün malım, bütün canım haram oluyor. yani korunma altına alınıyor. Bir mü'min, ben artık bu kelimeyi, La ilahe illallah kelimesini söyledikten sonra benim malımı alamaz, benim namusuma ilişemez, çoluk çocuğumu esir edemez, benim canıma kast edemez. Çünkü bu kelime beni emniyet içerisine aldı. Adeta etrafımı bir çit ile bürüdü. Ve beni, dışarıdaki kurtlardan, emniyete aldı... Dolayısıyla bir insan La ilahe illallah dediğinde, onun malı ve canı güven altında oldu. Mesela, bugün cihad meydanlarında, mü'minler kafirler ile savaşdığında, onların çoluk çocuğunu esir alabiliyorlar. Kadınlarını cariye yapabiliyorlar. Onlardan kalan malı, ganimet olarak kendilerine alabiliyorlar değil mi? Niye böyle yapıyorlar? Çünkü onlar La ilahe illallah demiyor. Dese bile, şirk koşuyor. Karşı karşıya mü'minlerle geldiklerinden dolayı, onların mal emniyeti de, can emniyeti de, ortadan kalkmış oldu. Ama La ilahe illallah deyip Allahʼa şirk koşmayan bir insanın malı da güvendedir, canı da güvendedir..."
Hepsini dinledi. Yarım saat sürdü ders, hoca birdahaki hafta Tevhid'in anlamını anlatacağını söyledi. Hocanın acil çıkması gerekiyordu, oyüzden hayal kırıklığına uğradı Mert. Hiçbirşey soramadı. Herkez dağılırken Mert'in yaşlarında bir genç geldi ve Mert'e yaklaştı.
"Kardeşim iyi misin? Hiç iyi görünmüyordun?"
"Bende onu soracaktım. Oğlum neyin var?" diyen yaşlı birisiydi.
Mert başını sağa sola salladı: "Öyle duygulandım."
Bedri bey gülümsedi: "Normal, bizimki ağlaktır biraz."
Mert kaşlarını çattı: "Ağabey!" dedi ve içinden:"Rezil oldum iyi mi?" dedi.
Daha sonra çıktılar. İlk soran oğlanın adı İbrahim'di. Mert ile ayak üstü sohbet ettiler birez. İbrahim bir iki gün öncesinde, henüz yeni, Beren adında bir kız ile evlenmişdi. Beren¹ yirmiiki yaşında, kendisi de yirmidört yaşındaydı. İbrahim, Mert'i evine davet etti. Hafta içi akşam saatlerinde, müsait olduğunda gelecekti. Ve Mert'in numarasını da almışdı.
Şimdi arabadaydı Mert. En sevdiği arapça şiiri açdı. Aslında pek dinlemezdi böyle şeyler, ama bunun anlamını çok seviyordu. Arabayı henüz çalışdırmadı.
"Ey Allahʼım, sen benim Râbbimsin..
Celâl ve ikram sahibisin..
Ey ilâh'ım, beni affet,
Beni hidayet et ve beni terk etme..Ey Allahʼım, sen benim Râbbimsin..
Celâl ve ikram sahibisin..
Ey ilâh'ım, beni affet,
Beni hidayet et ve beni terk etme..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒
Novela Juvenil(3 Bin okunma için teşekkürler. Hayalimdi.) "Ne düşünüyorsun?" İç çekdi. "Ben, o, Tevhid, herşeye rağmen eninde sonunda bağlanan kalbim..." *** #roman