30-Ne diyordu müdessir suresi? "Rabbinin hatırına: Sabret"
.....Bu ne diyordu? Gökte inekler uçsa, taşlar aşşağı doğru yağsa, gönlümdeki vahşi, yanlızca beni gıcık etmekten bahşka işe yaramayan bir doksanlık sırık "Berk" tasviri başka birşeye dönüşmez, dönüşemezdi. Aynı şekilde onun bana "o" gözle bakacağını da asla tahmin etmezdim. Bu söze okadar şaşırmışdım ki, adeta öz kardeşim onun yerinde o cümleyi söylüyormuş gibi şaşırmışdım. Çocukluktan beri sevmezdik birbirimizi. Benim ayakkabımın içine örümcek koymuşdu birdefasında. Beni ağlatmaya bayılırdı! Neymiş? Ağlayınca tatlı oluyormuşum. Hala hatırımdan çıkmayan başka acıklı anım daha vardı. Halamlar memlekete dönmek üzere evden çıkacaklardı. O ise gider ayak banyoda ayağını kaldırmış elini yıkamaya çalışan benim, arkamdan kapıyı kilitleyip ışığı da söndürmüşdü. Dakikalarca ağlamışdım. Yaşım da küçüktü. Acımasız herif -gerçi ozaman daha çocukdu ama- kapıyı açmamışdı. Zaten yola çıkmışlardı, istese de açamazdı. Daha sonra aramışlardı halamı, anahtarın yerini sormak için. Kuzenim ise anahtarı yenlışlıkla cebinde unuttuğunu, yanında olduğunu söyleyip özür dilemişdi. Kapıyı kırmışlardı. Şimdi gel de çocukluğumdaki kötü anıların baş rolü olan Berk'i sev...
Yine benzer bir anımda da: halamların çifliğindeydik. Bu defa yaşım daha da küçüktü. Hayal meyal hatırlıyordum: bana biraz ilerideki ormanda kocaman bir elma ağacının olduğunu söylemişdi. Oraya gitmek istediğini, ama annesinin izin vermediğini söylemişdi. Beni suçuna dahil etmek istemişdi. Ben gelmek istemeyince de; yukarısında pembe bir elma olduğunu söylemişdi. Tadının daha farklı olduğunu, ama sadece birtane olduğunu söylemişdi. Bende saf saf inanmış, istemişdim tabi. Beraber gizlice evden çıkıp gitmişdik. Ağaca çıkmama yardım etmişdi. Daha sonra o birkaç tane elma topladıktan sonra aşşağı inip geri dönmüştü. Ben ise inememiştim. Bir kedi gibi kalmışdım.
"kolay gelsin Cry!" diyerek el sallayarak uzaklaştığı o ân, gözümün önünden gitmiyordu. Minik kalbim korkuyla öyle bir çırpınmış, onun acımasız bakışı ve gözlerimin doluşu bir olmuşdu... Korkulu rüyalarımın başında kuzenim vardı birkere! Şimdi de gelmiş, benimle evlenmek istediğini mi söylüyordu? 'Hahayt! Güleyim bağri.' diye geçirdim. Ben donuk bakışlar atarken teyzem annemi koluna taktı ve odadan çıktılar. Bizi yanlız bıraktılar.
"Ece benim için senin düşüncen çok önemli." dedi sakince bana bakarken.
"Asla! Sen ve ben asla! Kırmak istemiyorum kimseyi ama bu böyle Berk, herzaman böyle oldu." Haklıydım, biz Berk ile farklıydık üstelik. Berk'ten karakter olarak ta farklıydım.
"D-değişirim. Ece ben sana gerçekden â-" midemi bulandıran bu cümleyi yarıda kestim:
"Umurmda değil! Sen beni bir haftalık flörtlerinle karıştırıyorsun heralde?"
Acıklı acıklı baktı. "Kırıcı oluyorsun Ece, ben sana ne yapdım ki? Neden bu sinir?"
İç çekdim. "Evet doğru, çocukluğu saymazsak birşey yapmadın. Evet sen iyi bir insansın genel olarak. Ama üsteleme işte, sadece istemiyorum. Zaten ben istiyor olsam bile dinim izin vermez. Ben bir müşrikle evlenemem."
Kaşlarını çattı. Parmağıyla kendini gösterip; "Ben? Ben mi müşriğim?" dedikten sonra kollarını indirdi. "Sen ileri gidiyorsun ama! Yeter bırak bu tiripleri, bir sen mi müslümansın? Ben de Allah'a inanıyorum! Ben de dua ediyorum! Bunu söylemeye hakkın yok!" son ânda sesini yükseltmişti.
Üzerimdeki yorganı çekdim ve kalkdım. Çok kısık bir sesle, ona bakmadan, sanki o yokmuş gibi pembe terlikleri ayağıma geçirirken mırıldandım; "Onu mekkeli mürşikler de yapıyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒
Teen Fiction(3 Bin okunma için teşekkürler. Hayalimdi.) "Ne düşünüyorsun?" İç çekdi. "Ben, o, Tevhid, herşeye rağmen eninde sonunda bağlanan kalbim..." *** #roman