߷Otuziki߷

33 14 0
                                    

33-"Deniz gibiydim ben, Yuttum herşeyi. Manzaraydı tek derdiniz. Dalgalarımın sebebini birkez bile öğrenmek istemediniz."

~bilinmiyor
.....

* * *

Kovulmuş, istenmemiştim. "Def ol!" sözü çınlatmışdı kulaklarımı. Bavulumun tekerleklerini sürüye sürüye, hissettiğim acıyı ve hayal kırıklığını yüreğimin derinliklerine gömerek uzaklaşıyordum bu koca saraydan... Yüksek duvarların ardına geçiyor, belki özgürlüğüme, belki çaresizliğime koşuyordum. İkisi arasında bir çizgiydi benimki. Bir kısmı mutlu eden, bir kısmı üzen çizgi...

Acımasız kadın, son ânda bavulumu benden geri almışdı. Öylece yanlız başıma, çaresiz, biraz da eksik hisstmenin verdiği zarar acıtıyordu yüreğimi. Dilimde aralıksız tekrar ettiğim dualarım, üşümeme sebep olan ise gecede esen o acımasız rüzgardı. Beyaz, her biri farklı farklı olan kar taneleri yeryüzüne doğru yağmaya başlamışdı. Yollar ıslaktı, kar ise yağmurla karışıktı. Henüz tutacak gibi değildi ama soğuk, tenimin adeta yanmasına, parmak uçlarımın kızarmasına yetecek kadar fazlaydı. Hızla yollardan geçiyordu arabalar. Her birinin bir amacı, gitmek istediği bir yer vardı belkide. Evlerine gidip sıcak yataklarında uykuya dalacaklardı kim bilir?

Ben ise... Ben ise nereye gideceğimi bilmiyordum. Oradan geçen onca insanın aksine bir zamanlar beni ısıtan yatağımdan, bir zamanlar beni neşelendiren ailemden, fakat hakkın peşinden gittiğimde bana zindan olan onca şeyden kaçıyordum ben! Kovulmuşluk ve biraz da özgürlüğüne kavuşmuş bir kuş gibi, ikisi arasında garip duygular içindeydim. Umudumu imanla yoğrulan kalbime hapsetmiş, istemsizce derinlerde annemin insafına kalmaktan korkan halim ile yürüyordum. Duâ, ve tevekkül... Bunlar olmasa ne yapardım, dua edemesem ne yapardım bilmiyordum. Tek çarem buydu çünkü. Çaresizliğime "değilsin!" diye haykıran şeydi duâm...

Anne. Değil miydi, hayatta insana en yakın olan kişi? Ellebette öyleydi, fakat benim de kaderime böylesi tevafuk etmişti işte. Anneler, çocuklarına zarar gelmesini asla istemezlerdi. Çocuklarına karşı olan merhametleri anlatılmaya değerdi. Çok, çok nadirdi benimki gibi anneler.

Kollarımı kendime sardım. Karnım açtı ama okadar halsiz değildim. Bayıldıktan sonra az da olsa bir-iki lokma birşey yeme fırsatım olmuşdu. Dinlenmiştim de üstelik.

Ben öylece ilerlerken, bir binanın yakınında, park halinde gri bir araba gördüm. Bir kadın vardı, kucağında da bir bebek. Adam kapıyı açdı, kadın da bebeğiyle beraber bindi. Daha sonra o da şöför koltuğuna bindi, arabayı çalıştırdılar. Bir güç gelse ve o kadından bebeği almaya çalışsa yaygarayı koparır, çocuğunu kimselere vermezdi. Kovmaz ya da işkence etmezdi! O çocuk kaç yaşına gelirse gelsin, bir zarar geldiğinde o kadınında canı yanardı. Eğer düzgün bir anne ise elbette, elbette böyle olurdu. Bunları düşündüğümde soğuktan kızarmış yanaklarım bir kez daha ıslandı göz yaşıyla...

Bir parka gelmişdim, bomboştu. Sabah neşe ve çocuk sesleriyle arkadaşlık eden bu kırmızı kaydırak, çimenler, salıncak ve dahası şu gece vaktinde yağan kar, esen rüzgar ve orada üşümekte olan kapkara yavru kedi ile arkadaşlık ediyordu. Karşıya, yani parka girmek için adımımı yola doğru attım. Nereye gideceğimi bilmiyordum ama, içime orada bir süre oturma ve dinlenme isteği dolmuşdu. Zaten yorulmuşdum, bacaklarım güçlükle ayakta duruyordu.

Ben karşıdan geçecekken, kedi ile aynı renkte olan bir araç tam yanımdan geçmişti. Bana biryerden tanıdık gelmişdi sebepsizce, ama çıkaramamışdım. Belkide bir hikmeti vardı, belkide, belkide içinde tanıdığım biri vardı...

ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin