22-De ki: hak rabbimizden gelendir.
DİLEYEN İMAN ETSİN, DİLEYEN İNKAR ETSİN." (Kehf suresi 29)
.....* * *
Alıp yukarı çıkdım. Fatiha suresinden okumaya başladım. Çünkü kur'an okumak oldukça önemli birşeydi. Furkan suresinin otuzuncu ayetinde şöyle geçiyordu:"Rasul der ki: Rabbim! Şüphesiz ki benim kavmim bu Kur'an'ı terk edilmiş olarak bırakdılar." böyle olmamalıydı. Kur'an'ı anlamalıydı, arapçasını bilmiyorsa tükçeisni okumalıydı bir müslüman. Birgüne birgün açıp da meal okumuş muydum? Bendeki küçük bir eksiklik değildi.
* * *
Biraz uyumuşdum ama saat hala erkendi. Sporumu yapmıştım. Üzerimi değiştirip, ardından da içine biraz para koyarak çantamı yanıma almak için ellerim ceplerimde eve gidiyordum. Annem görünmeden eşyalarımı alsam, sonra kahvaltımı dışarda yaparım diye düşündüm. Böylece; sevgili(!), çok önemli(!), muhterem(!), davetsiz misafirimiz olan kuzenciğim(!) ile de görüşmemiş olacakdım. Yavaşça kapıyı çaldım. Açan Dila'ydı. Ayakkabımı çıkarmak için eğildim. Bağcığımı açtıktan sonra tam içeri giriyordum ki, iki metrelik beden ile göz göze geldim.
"Merhaba, CRY! Naber?" göz kırpdı.
Anında geri sıçradım. Ne yapıyordu bu! Çocukken beni sürekli ağlatır, asla ismimle seslenmez, bu lakapla hitap ederdi. Ozamanlar yaşım küçük olduğu için, bu kelimenin çok güzel bir anlamının olduğunu, ama sadece dünyada sayılı insanın bildiğini, anneme veya başkalarına sorarsam başıma çok kötü birşeyin geleceğini söyler, korkuturdu. Ben de daha dört yaşındaydın, inanırdım. Bana türkçe bir şekilde "Ağlak şey!" de derdi, fakat ben çok sinir olur, bağırara bağıra ağlıyıp anneme şikayet ederdim. O da bu yüzden türkçesini söylemeyi bıraktı ve beni kandırdı. Ozamanlar yedi buçuk yaşındaydı.
Geri sıçradıktan sonra dengemi kaybedip düşüyordum ki düşmemem için elimden tuttu. Elimi tuvalet deliğine deymiş gibi hızla çekdim, üç adım geri gittim. Elimi kalbime koydum, bende reflexs olmuşdu. Nezaman korksam bu hareketi yapardım.
"Korkuttuysam özürdilerim." dediğinde öfkeyle çimlere bakıyordum.
"Bilerek yapdınız!" dedim öfkemi kusarcasına. Bağırmamak için kendimi zor tutmuşdum. Bilerek yapdığına emindim çünkü; o böyle bir insandı. Beni gıcık etmek adeta onun için önemli bir görev gibiydi!
Sırıttığını hissettim ama görmedim: "Düşecekdin Cry, abartma istersen."
Kibarlığımdan ödün vermedim: "Rica etsem önümden çekilir misiniz? Ayrıca o lakabı söylemeyi bırakırsanız çok mutmain ve müteşekkür olacağım beyefendi." dediğimde onunla tartışmak istemiyordum. Çekildi ve ben de içeri girdim.
"Çok değişmişsin." dedi ve güldü: "Öyle kibar kibarcık, saçma sapan bişey olmuşsun. Bu halini beğenmedim. Cadalozluğun kalmamış hiç."
'Öylemii? İnanamıyorum beğenmemiş(!) ne yapsam acaba¿' diye dalga geçdim fakat içimden söyledim. Ardından gülmemi tutarak sırıttım. Sonunda onu atlatıp odama doğru gittim. Bir yandan da annem var mı diye çevreyi kontrol ediyordum. Sessizce merdivenlerden çıkdım. Odamın kapısından gireceğim sırada elbisemden tutularak çekildim.
"Bana bak!" dedi sinirle. Arkamı döndüm. Üzerinde iş kıyafeti ile annem karşımdaydı, ve yanında da kuzenim.
"Ne var anne!?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒
Teen Fiction(3 Bin okunma için teşekkürler. Hayalimdi.) "Ne düşünüyorsun?" İç çekdi. "Ben, o, Tevhid, herşeye rağmen eninde sonunda bağlanan kalbim..." *** #roman