⏳️
İNSİZ ŞEH'R
BÖLÜM ÜÇ🥀
Fısıltılar… fısıltılar ve acı.
“Buradan çıkmamız lazım kendine gel!!”
Şehrimin sokakları duman altında kalmıştı. İçimin acısı şeytanlarımı inletiyordu. Çektikleri acıdan kurtulmak için bana yalvarıyorlardı. Onları ilk kez böyle görüyordum. Sadece onları değil; Kendimi de ilk kez böyle görüyordum.
Attığım adımlar boşluğa düşüyordu. İçim adrenalinin verdikleriyle sarsılıyordu ama yüzüme ufak bir kıvrım bile yerleşmiyordu. Mimiklerim yok olmuştu. Duygularım, düşüncelerim, ruhum… hepsi benden gitmişti. Bir başına kalmıştım. Bu öylesine bir yalnızlığa benzemiyordu; çok acıtıyordu.
Fısıltılar büyüdü. Gözlerimi hafifçe araladım. Sol omzumdaki yangın kendini belli etti. Bir çıra tutuşturulmuş omzuma batırılmıştı buna rağmen tüm bedenim buz içindeydi. Buza saplanan çıradan genizleri yakan bir koku yükseliyordu.
Üşüyordum. Titriyordum. Durmadan kime ait olduğunu bilmediğim uçurumdan düşüyordum.
Ciğerlerime yerleşmiş kokunun zaman geçtikçe artan etkisi zihnimdeki anılarıma dokunuyordu. Bedenim bir bedenin üzerine yıkılmıştı ki o beden Efruz Dağdelen’e aitti. Bedenimin bedenindeki teması beni rahatsız ediyordu. Ondan uzaklaşmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Beni kendine daha çok bastırdı.
Elinin baskısını çıplak belimde hissetmiştim öncelikle. Sonra uyuşmuş omuzuma batan parmakları kendini teker teker belli etmişti. Yüzümü boyun girintisine yaslamıştım ama isteyerek yapmadığıma emindim.
Sağ elimi oynattım. Omzuna dokundum. Onu itmeye çalışmıştım ama sanırım gücüm ona dokunmaktan fazlasına razı gelmedi. Derin bir nefes aldığımda kokusu ciğerlerimi yaktı.
Omzunun girintisine yerleştirmiş olduğum başımı dünyanın gücünü kullanıyor olsam da minicik oynatabildim. Burnum tenine sürtmüştü. Buradan kurtulmak istiyordum. O sokağa girmemiş olmayı diliyordum. Dudaklarımı araladım. Oradan tek bir harf bile çıkaramadım. Karşı çıkmayı bıraktım. Tüm gücümle bile ondan kurtulamayacağım gerçeği alnıma bir fiske gibi vurup duruyordu.
“Efruz, bir damla bile akmayacak. Ne olursa olsun sakın bırakma.”
Kimin olduğunu anlamadığım ses kesinlikle üzerine yığılmış olduğum adamdan çıkmıyordu. Efruz’un başını salladığını hissettim. Sakalları kulağıma sürtündü. Elini kurşunun saplandığı yere kurşunla yarışıyormuş gibi bastırdığında kendimi tutamadan inledim. Bu tepkim onu duraksattı ama elinin baskısını bir an olsun azaltmadı. Diğer eli sırtımda gezindi sonra kulağıma doğru fısıldadı. “Şşhh…” en başından beri aralayamadığım gözlerimi araladım. “Geçecek.” Dedi, büyük bir inançla.
Yutkundum. “Dağ…” diye fısıldayabildim ama devamı gelmedi.
Bana yalan söylüyordu. Acım geçmiyordu. Zihnim susmuyordu. Geçmiyordu!
Sanki zaman ilerledikçe kurşun daha da derine giriyordu. Bedenimi daha çok sahipleniyor, içime yerleşiyordu.
Soğuk arttı. Üşüyordum. Hiç bu kadar üşüdüğümü hatırlamıyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım. Efruz Dağdelen’in titrek fısıltısını duydum. “Affet beni.” Dedi, kelimeleri zamanında tutuşmuş ve geriye külleri kalmış gibi çıkıyordu dudaklarından. Belimdeki elini sıkılaştırdı. Ona hiçbir şekilde karşı gelemiyordum ama bilincim henüz kapanmış değildi. Söylediklerini ve hareketlerini algılayabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNSİZ ŞEH'R +18
ChickLitDerin bir nefes aldı. Söylediklerim onu şaşırtmamıştı, o zaten en başından beri beni anlamıştı. "Bazen sonları değiştiren tek şey sondan önceki kelimedir, Gölge." Gözlerine baktım. "Sondan önceki kelimeni bilemezsin. Sondan önceyi tahmin edemezsin...