⏳️
İNSİZ ŞEH'R
BÖLÜM ON İKİ🥀
Bir trenin en sonuncu vagonunda yaşıyordum hayatı sanki ama vagonun içinde olan ben değildim. Kapısının önünde duruyor ne ileriye gidebiliyor ne de geriye dönebiliyordum. Ben sonuncuydum, sondum. Benden bir adım ilerisi yoktu. Hep ben vardım ve kapıma bir mühür asmıştım. Dokunsam yakacak dokunmasam yanacak olan bir mühürdü.
Kapının ardında sakladığım biri vardı. Kapıya vurur içeriden çıkmak için bana yalvarırdı. Elimi atsam mühür düşecekti, kapı açılacak içerdeki serbest kalacaktı. Kapı açılacaktı ama içerdeki serbest kalmasına rağmen delikten çıkamayacaktı.
Kurtulmak için yumruklarını zedelemişti. Kurtulmak için her şeyi denemişti. Canını yakmıştı. Şimdi kapı açılmıştı. Yine de dışarıya çıkamamıştı. Çünkü biliyordu o vagondan çıkarsa duramazdı. Sona doğru yürür, trenden atlardı.Onun için yol biterdi. Zaman üzerinden geçerken kanını raylara yayardı.
Bu böyleydi. Zamanın gelip geçerken bıraktıkları sağır eden bir gürültüden ibaretti. Kulaklarımı kapatsam duymayacaktım bile belki ama kulaklarımı kapatabilecek kadar cesaretli değildim ben. Bir kere bileklerimde zincirler vardı benim. Kaldıramazdım. Susturamazdım zamanı.
Sağ ayağımı hafifçe salladım. Su dalgalandı, büyüyerek ilerledi dalgası. Sonra azaldı gücü ve duruldu dalgaları. Gözlerimin ezberlediği görüntü artık zihnimin alışkanlığı olmuştu. Dakikalardır aynı şeyi yapıyor kendimi durdurmak için de bir çaba göstermiyordum.
Efruz'u bulmak için evden çıktığımda bir göle rastlamıştım. Evden çok uzakta değildi ama ağaçların arasında kaldığı için görünmüyordu. Çok büyük sayılmazdı fakat derindi. Üç metrelik bir iskelenin sonunda oturuyordum, sorularım zihnimi işgal etse de kalkmayı düşünmüyordum şu an.
Yarısı suyun içinde olan ayağım donmuştu muhtemelen çünkü hissetmiyordum. Derin bir nefes aldım. Bir kez daha oynattım ayağımı suyun içinde. Dalgalar oluştu, dalgalar yok oldu. Ormanın içinden kulaklarıma bir yaşam akarken bile düşüncelerim öne geçmeyi başarıyordu.
Efruz'un telefonu elimdeydi. Evden çıkarken yanına almamıştı Efruz telefonunu. Benim de işime gelmişti açıkçası ama dakikalar geçmesine rağmen arayamamıştım onları. Temiz havayı tekrar doldurdum içime. Elimdeki telefonu oturduğum iskeleye, tam yanıma bıraktım. Gözlerim birkaç saniye üzerinde gezindi.
Kendimi yetersiz hissediyordum. Çünkü hiçbir zaman istedikleri gibi biri olamamıştım. İstedikleri kadar güçlü değildim. Kazanmak yerine hep kaybediyordum.Yolumu değiştirmeyi seçmiştim ve ilerlediğim yolda Özkan ve Poyraz'a yer yoktu. Sadece kendim vardım. Asıl zor olan buydu. Devam ederken bile edememekti bir bakıma. Çabalıyordum. Her zaman çabalayacaktım. Vazgeçmeyecektim. Tek sorun durum böyleyken bile kendimi vazgeçmiş hissedecek olmamdı.
Poyraz benim yolumdan ilerliyordu. Tam arkamdaydı. Eli sırtımdaydı ama ben geriye değil dizlerimin üzerine düşerdim genelde. Özkan yolun dışındaydı ama o da takip ediyordu beni. Belki de benden nefret ediyordu ama söyleyemiyordu kendine. Zordu. Hepimiz için devam etmek zordu.
Ben bir yol seçmiştim. Yolumda gidiyordum ve gittiğim yolda onları görmek istemiyordum. Arkamda kalmaları her zaman en iyisi olacaktı. Bir kayba daha dayanamazdım. Reva öldüğünde hepimiz birden ölmüştük. Kaybolup gitmiştik. Var ettiğimiz yolların sonunda bize gelecek olan şey ölümün kendisiydi ama ben bu uğurda yalnız ölmeyi tercih ederdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNSİZ ŞEH'R +18
ChickLitDerin bir nefes aldı. Söylediklerim onu şaşırtmamıştı, o zaten en başından beri beni anlamıştı. "Bazen sonları değiştiren tek şey sondan önceki kelimedir, Gölge." Gözlerine baktım. "Sondan önceki kelimeni bilemezsin. Sondan önceyi tahmin edemezsin...