⏳️İNSİZ ŞEH'R
BÖLÜM YEDİ🥀
Çantasını sertçe kapatarak kilitleri kaldırdı. Çantasıyla birlikte doğruldu. Bana bir cevap hakkı tanımadan sırtını döndü, kapıyı açıp bedenini dışarıya bıraktı. Gözden kaybolduğunda derin bir nefes alarak gözlerimi kısa bir süre için kapattım. Düşünmeli ve bu düştüğüm durumdan çıkmak için bir yol bulmalıydım lakin yolu bulduğum anda tüm sorularım da cevaplanmış olmalıydı.
Efruz’un hareketlendiğini hissettiğimde gözlerimi açarak ona çevirdim. Bastırdığı pamuğu çekmişti. Pamuğun üzerindeki hafif kan lekesi gözüme çarptı. Varla yok arasında bir şeydi. Kolumu zarar vermeden kucağıma bırakarak benden uzaklaştı.
Üst bedeni çıplak olduğu için ona bakmayı kesmiştim. Beni, herhangi bir şekilde yanlış anlasın istemiyordum. Kulübenin gereksiz ayrıntılarını seyrederken onun kollarını kaldırarak gerildiğini fark ettim. Koca cüssesi tüm kulübeyi kaplıyordu resmen, o yüzden Efruz’a bakmamak pek mümkün değildi şu an için.
Bedenini bana doğru çevirdiğini fark ettiğimde ben de bakışlarımı ona çevirdim. Bronz tenine işlenmiş kan lekelerim gözlerimin içinde parladı. “Kerim gelene kadar dinlen, gideceğimiz zaman seni uyandırırım.” Dediğinde karşı çıkmak için nefes aldım.
“Uyumak istemiyorum.” Dedim gözlerinin içine bakarak.
Tek kaşını kaldırdı ama söylediğimin üzerinde pek durmadı. “Sen bilirsin.”
Arkasını bana döndüğünde sırtındaki izler dikkatimi çekti. Kaşlarım çatıldı. Gözlerimi sırtındaki izlerde yoğunlaştırdığımda onların yanık izleri olduğunu fark etmiştim. Garip bir tını içimi yokladığında yutkundum. Kıyımda biri dikilmiş toprağıma eliyle şekiller çiziyordu sanki. Şekiller birbirini tamamlıyordu. Buna rağmen orada neyin kazılı olduğunu anlayamamıştım.
Kapının kenarında farkına varmadığım poşete eğildiğinde odağımı kaybettim. Bakışlarımı elindekine doğru indirdim. Poşetin içinden siyah bir kumaş çıkarttı. Önüne doğru hizaladığında onun bir tişört olduğunu anladım. Tişörtü elinde topladıktan sonra başından geçirdi. Kollarını tişörtün kollarına sokarak giyindi. Giyindikten sonra poşete tekrar eğildi ve siyah bir kumaş parçası daha çıkarttı. Yüzünü bana döndürdüğünde konuşmayı ihmal etmedi.
“Madem uyumuyorsun rica ediyorum başıma bir dert daha açma.” Dedi sinir bozucu bir ifadeyle.
Bakışlarım keskinleşti. Ona benim dertlerimle uğraşmasını söyleyen ben değildim. Bunu yaparken hiçbir zorunluluğu yoktu hem. Sesimi Efruz’un tuttuğu sabitlikte tutmaya çalışarak konuştum. “Madem yakınıyorsun ne diye uğraşıyorsun benimle?” dedim kelimelerime bastırarak.
Gözlerini kısarak gözlerime baktı. Kısa bir sessizlik aramızda var oldu. Her şey sustu o an. Sanki dışardaki hayvanlar bile bakışlarından korkup bir köşeye çekilmişti.
“Seninle uğraşmıyorum.” Üzerime doğru iki adım attığında zaten aramızda pek bir mesafe kalmamıştı. “Seninle uğraşsaydım yüzüme bu ifadeyle bakamazdın.”
Hırsla ayağa kalkıp önünde dikildim. Onun yaptığı gibi gözlerimi kısarak gözlerinin içine baktım. “Nasıl bakıyormuşum ben sana?!”
Gözlerini devirdi. Uğraşmak istemiyor olacak ki bıkkınca bir nefes alıp verdi. Uzun boyunun avantajını kullanarak yüzünü yüzüme doğru eğdi. “Çocuk musun Gölge sen?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNSİZ ŞEH'R +18
Genç Kız EdebiyatıDerin bir nefes aldı. Söylediklerim onu şaşırtmamıştı, o zaten en başından beri beni anlamıştı. "Bazen sonları değiştiren tek şey sondan önceki kelimedir, Gölge." Gözlerine baktım. "Sondan önceki kelimeni bilemezsin. Sondan önceyi tahmin edemezsin...