ON BİRİNCİ BÖLÜM

1.1K 192 884
                                    

⏳️

İNSİZ ŞEH'R
BÖLÜM ON BİR

🥀

Ateşler içindeydim.

Hayır. Ateşler benim içimdeydi.

Bedenim şeytanlarımın ateşiyle kavruluyordu.

Hayır! Bedenim öfkemin ateşiyle kavruluyordu. Öfkem benliğimi yakıyor küle çeviriyordu. Küllerin kiri içime yayılıyor şehrimi karartıyordu. Artık şehrimde güneş denen o muazzam kütle adına hiçbir şey kalmamıştı.

Bir vardı, bin yoktu. Şehrimde güneş ölmüş karanlık hüküm sürmeye başlamıştı. Çok uzak diyarlardan gelen acı içime yerleşmiş benden bir türlü ayrılamamıştı. Ölüm masalların sonuna yazılmayan dört harfli bir kelimeyken masalın sayfalarında binlerce kelimeden var olmayı başarmış sinsi bir yılandı.

Sinsi yılan her daim içimde sürünmeyi, içim olmayı aynı zamanda içimden çıkmayı diliyordu. Şimdi ben damarlarımda kıvrılıp duran yılan yüzünden kıvranıyordum. Masal bitse rahata erecektim ama ölmeyecektim. Masalın sayfaları yazılmaya devam ettiğinde ise ölüm illaki bir kelimede beni bulacaktı fakat masal devam ettiği için ben ölsem de devam etmek zorunda kalacaktım.

Aldığım nefes bütün eklemlerime bir ağrı sapladı. Kulağımda narin bir fısıltı dolandı. Kelimeler karışıktı ama duyduğum tını eksik geçmişimde dolanan bir yabancıydı. Birbirine sarılmış kirpiklerim ayrılmamak için direnirken duyduğum sesler netleşti. "Gölge," dedi. İlahi bir fısıltıydı. Efruz Dağdelen'in varlığı içimde bir yerlerde kabul gördü. Uzun soluklu bir nefes aldım. Sesini tekrar duydum. "Gölge." Adımı zikrediyordu.

Kanla verilmiş bu ismi nasıl oluyordu da bana sevdirtebiliyordu?

Yanağımda hissettiğim soğukluk onun teninden geliyordu. Avuç içi, yanağımı içine almıştı. Kader çizgileri yanağıma çiziliyor adeta onun kaderi bir kopya gibi yanağıma işleniyordu. Yüzümü istemsiz bir şekilde eline doğru bastırdım. İçinde olduğum bu yangın sönsün istiyordum. Soğuk suların altında çırıl çıplak kalmayı diliyordum.

Dudaklarımın arasından belli belirsiz minik bir mırıltı çıktı. Bir şeyler sayıklıyordum fakat ne dediğim hakkında fikrim yoktu. Zihnim dakikalardır kendi bedenine sahip çıkamıyordu. Birbirine mürekkeple yapıştırılmış kirpiklerimin ardında yazılmış olan kabuslarım vardı. Hiçbiri hatırıma gelmiyordu. Karanlığın içine gizlenmiş görüntüler uzaktan beni izliyordu. Biliyordum ve bildiğim için de ürperiyordum.

Islak kirpiklerimi yavaşça birbirinden ayırdım. Ağlamış mıydım?

Yanağımdan süzülen damlaların hissiyatı ruhumda duruyordu. Ağlamıştım ama neye ağladığımı hatırlamıyordum. Kabuslar yüzünden haykıran ruhum da zaten hatırlamak istemiyordu. Acı içinde yutkundum.

"Gölge?" dedi Efruz tekrardan, üçüncü kez. Sonsuza dek ismimi zikretse sıkılmayacaktı sanki.

Ona baktım. Yanı başımdaydı. Mavi gözleri gözlerimin içinde parlıyordu. Kavrayamadığım bazı görüntüler gözlerimin önünden geçti. Kaşlarım bedenimdeki gücün yarısını kullanarak çatıldı. Dilimi kurumuş dudaklarımın üzerinde gezdirdim.

"İyi misin?" diye sordu Efruz. Tüm odağını bana vermiş dikkatlice beni izliyordu. Titrek nefeslerim düzene girene kadar konuşamadım. Zaten ne konuşacağımı da bilmiyordum açıkçası. Efruz fısıldadı. "Sakin ol," dedi sakin sesiyle.

Yutkundum. Boğazım kuruydu. Canım belli belirsiz yandı fakat gerçekçi ağrılarım gelişigüzel ağrılarıma üstün geliyordu. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra Efruz'un gözlerine odaklanabildim. Zorluklara meydan okuyarak dudaklarımı birbirinden ayırdım.

İNSİZ ŞEH'R +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin