⏳️
İNSİZ ŞEH'R
BÖLÜM DÖRT🥀
Gözlerimi feveran içinde açtım. Zihnimde yankılanan ses beni nefes nefese bırakmıştı. Ruhumun çektiği acı omzumun acısına üsten üsten baktı. Ruhum bedenimim çektikleriyle dalga geçiyordu. Yutkundum ama boğazım kupkuruydu. Boğazımdaki kuruluk sadece bedenimi değil ruhumun da canını yaktı.
Nefeslerimi düzene sokabildiğimde etrafa bakındım. Gözlerimi kapattığım oda da değildim fakat burası da tıbbi malzemelerle doluydu. Daha temiz hissettirmişti. Oda da benden başka kimse yoktu. Omzuma yük vermemeye özen göstererek hafifçe doğruldum.
Duvarlara monte edilmiş rafların üzerinde adını hiç bilmediğim malzemeler vardı. Hemen köşeye kocaman camlı bir dolap yerleştirilmişti. Dolabın içindeki raflar ilaç kutularıyla doluydu. Gördüklerim içimde sevimli karşılanmadı. Nerede olduğumu bilmiyordum fakat buradan gitmeliydim.
Bacaklarımı oturduğum yataktan aşağıya sarkıttım. Yatak normal bir yataktan daha yüksekti. Uzun bacaklara sahip olmama rağmen ayaklarım yere değmemişti. Yatağın başlığına tutunarak kendimi ileriye doğru ittim.Madem tek başımaydım bunu değerlendirip buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydım. Çıplak ayaklarımı soğuk fayansla bütünleştirdiğimde bedenim resmen titredi. Birkaç saniye bekleyerek ayak tabanlarımı fayansın soğuğuna alıştırdım. Kendimi toparlamam uzun sürmedi. Tüm ağırlığımı ayaklarıma verip yataktan doğrulduğumda omzumun baskısı arttı.
Omzum hareket ettiğim her saniye ruhuma batıyordu ama buradan kurtulmak zorundaydım. Hiçbir acı bu isteğimin önüne geçebilmeye cüret edemezdi.
Oda da ışık yanmıyordu. Hafif karanlık olan odayı zayıf ışığıyla aydınlatan pencereye döndüm. Bu pencere diğerinden daha büyüktü. Ayak parmaklarımın ucunda pencereye doğru ilerledim. Daha tamamen yaklaşmadan pencerenin önünde gördüğüm demirlikler moralimi bozdu. Kaşlarımı çattım. İlerlemeyi bırakmadan tam pencerenin önüne geldim ve durdum.
Elimi pencerenin kulpuna dolayarak aşağıya doğru kuvvet uyguladım. Pencere açıldığında yüzüme vuran rüzgâr iyice kaşlarımı çatmama neden oldu. Saçlarım rüzgârın etkisiyle omuzlarımın arkasına düştü.Kulpu bırakarak demirliklerin herhangi bir demirini tuttum. Sarstığımda bir milim bile kıpırdamayan demirlikler olmayan moralimi iyice mahvetti.
Anlaşılan çıkış kapım burası değildi. Kaşlarım memnuniyetsizce kalktı. Tuttuğum demiri bıraktım ve bir adım geri çekilerek pencereden dışarıya baktım. Ağaçların arkasında grileşmiş gökyüzünü gördüm. Hava mı kararıyordu yoksa gün mü doğuyordu? Anlamıyordum.
Anlayamıyordum. Kafam karmakarışıktı. Şeytanlarım yerinde durmuyordu. Zihnimi kaplayan yankılar susmak bilmiyordu. Beni hepsinden koparan Efruz Dağdelen’in sesi oldu.
“Uyandın demek,”
İrkildim. Hızlı bir manevrayla yüzümü sesinin geldiği yöne çevirdim. Hızlı davrandığım için omzuma giren sancı dişlerimi sıkmama neden oldu. Kaşlarım celladın elindeki tırpanın keskin kısmı gibi gerildi. Bakışlarımdan öfkenin adımları yürüyerek geçti; ayak izlerini göz bebeğimdeki siyahlıkta saklıyordu.
Efruz Dağdelen tam kapının önündeydi. Üzerinde siyah bir pantolon ve kazak ikilisi vardı. O sıra kendi üzerime bakmak aklıma geldi. Gözlerimi kendi üzerime düşürdüm. Yarım atlet hâlâ benimleydi. Bacaklarım da ise bana ait olmayan siyah bir eşofman vardı. Gözlerimi tekrar karşımda bana bakan adama kaldırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNSİZ ŞEH'R +18
ChickLitDerin bir nefes aldı. Söylediklerim onu şaşırtmamıştı, o zaten en başından beri beni anlamıştı. "Bazen sonları değiştiren tek şey sondan önceki kelimedir, Gölge." Gözlerine baktım. "Sondan önceki kelimeni bilemezsin. Sondan önceyi tahmin edemezsin...