ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

991 170 693
                                    

⏳️

İNSİZ ŞEH'R
BÖLÜM ON DÖRT

🥀

Zihnim ağır varakları olan bir ablukanın içinde dans ediyor.
Yaşadığımı hissediyorum. Geçmişi görüyorum ve ölüyorum.

🥀

Kulaklarım sağırdı. Gözlerim görmüyordu. Dilim tatmıyordu. Ölüm içimde büyüyordu. Ölüm, içime köklerini salmış yeşeren bir çiçekti.

Nefes almıyordum. Bu saatten sonra içime çekeceğim tek şey intikam olacaktı. İntikam çiçeğimin yapraklarını sarartacak, belki de onu kurutacaktı. İntikam, alınacaktı. Aldığım karar sonum olsa, ettiğim yemin çiçeğimin kökünü kazıtsa akrebin ucu hep intikamı gösterecekti.

Özkan ve Poyraz, artık onlar da bir şeylerden haberdardı.

Üzerine sıçramış, ehlileşmemiş kan damlaları gözlerimi alıyordu. Gözlerim yüzünde değil; yüzüne damlamış kan damlalarında dolanıp duruyordu. Özkan, tam karşımda oturuyordu; bana bakmıyordu ya da bakamıyordu.

İçim çiçeğimden düşen solmuş bir yaprağın ardında bıraktıklarıyla yetiniyordu. Poyraz tam yanımdaydı. O da bana bakmıyordu. Yüzünde kararsız bir ifade içinde milyonlarca kelime vardı. Boşluğuma bir sızı hapsolmuştu. Bir kurşun boşluğumdan asılmıştı. Bir kurşun bedenimin içindeki ruhuma karışmıştı.

Yüzü gözü kan içinde olan Özkan olsa da kirlenen üçümüzdük. Artık, üçümüzdük. Dördüncümüz toprağın altındaydı. Dördüncümüz üçümüzü de toprağın altına koymuştu. Sanki ölen bizdik, sanki toprağı atan da oydu.

Özkan, o artık Özkan değildi. Biliyordum ki o artık Özkan’dan geriye kalanlardı.

Koca evde öyle bir sessizlik var olmuştu ki ölüm görse arkasına bakmadan uzaklaşırdı bu lanet kuytudan. Keşke görseydi de o giderken ben de takılsaydım peşine…

Poyraz derin bir nefes aldı.
Darmadağındık. Dağınıklığın en büyüğü Poyraz’daydı; fakat yine çok iyi biliyordum ki içini değil bizi toplayacaktı.

“Böyle susacak mıyız?” diye sordu Poyraz gözlerini yerden çekmeden.

Özkan dakikalar belki de saatler sonra siyah gözlerini gözlerimle buluşturdu. Uzun sürmedi. Bana bakmaya katlanamadığını iyi biliyordum. Onun yerinde olsaydım ben de kendime katlanamazdım.

Dudaklarımı araladım. “Konuşacak neyimiz kaldı?” Ruhsuz bir tını gibi ağzımdan dökülen bu soru ikisinin de bakışlarını bana sabitledi. Aldırış etmedim. Göz göre göre karşımdaki adamın kalbine zifir dökmeye devam ettim. “Bir karar aldım. Ankara’ya gideceğim.”

Poyraz’ın büyüyen gözleri ona bakmamı sağladı. “Kafayı mı yedin?” bu bir soru değildi. Bana kızıyordu. Yüzümdeki ciddiyeti gördüğünde kaşlarını çattı. “Bana tekliflerini kabul ettiğini söyleme Gölge.”

Kafamı yavaşça salladım. “Söylemem.”
Teklif çoktan şahsım tarafından kabul edilmişti. Bundan sonra kendim için yaşamayacaktım. Bundan sonra sadece intikamım için yaşayacaktım. Yoluma çıkan herkes son nefesini verecekti. Tam koltuktan kalkacağım sırada beni durduran Özkan oldu. “Kime sordun bunu yaparken?” dedi. Sesi ifadesiz, sesi ruhsuz, sesi Özkan’sızdı.

İNSİZ ŞEH'R +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin