"Halimecim.."
Dudaklarımı istemsizce sıktım. Bu çok fazlaydı ama. Bir şey yapmadığım halde böylesi bir tavrı hak etmiyordum. Hiç kimse hak etmiyordu. İnsan olarak saygı bekliyordum ama karşımdaki saçlarını bukle bukle yapmış çakma sarışından saygı beklemek fazla büyük bir beklenti olurdu.
Bedenini bir deri gibi saran elbisenin önündeki yırtmacı ben burdayım dermişcesine esmer, uzun bacaklarını boylu boyunca sergilemişti. Tabi bakmayan gözlerin gözüne gözüne sokmak için sağ bacağını öne uzatıp sanki karşısındaki kameralara poz veriyormuş gibi garip duruşu dikkatimi celbetmeyecek gibi değildi.
Bacak dekoltesi yetmezmiş gibi göğsünün beyaz dolgunluklarını göz önüne seren kruvaze yaka elbise ile işe değil de başka bir amaca doğru doludizgin gittiği anlaşılıyordu. Beni günaha sokmuştu işte. Tek kelimesi tek hareketi yetmişti beni yoldan çıkarmayı. Cehennem ateşine odunumu bilmeden taşıdığını bilse sevinçten dört köşe olacağı muhakkaktı.
Baştan aşağı sahtelik, yapmacıklık akıyordu üzerinden. Bana nasıl muamele ediyorsa ona aynı şekilde karşılık vermekten çekinmeyecektim.
"Aysun Hanımcım.."
Çok unutkan olduğumu söylemiş miydim? Ha bir harf fazla, ha bir harf eksik ne fark ederdi ki? İsmini dillendirmemle ağzı balığın suda nefes alıp vermesi gibi bir açıldı bir kapandı. Elleri haşince önüne gelen saç tutamını kulak arkasına doğru yolladı.
Nedense aynı duygular içerisinde olduğumuzdan yüzde yüz emindim. Saçıma yapışmak istiyordu, benimde onun çıt çıt olduğu belli sarı saçlarına yaklaşmak istediğim gibi. Bir insanı dövüp rahatlamak istememiştim hiç ama sadece iki kez gördüğüm bu kadını parçalamak istiyordum. Sarı saçlarını elime dolayıp duvara sürtmek, alev çıkartana dek durmamak..
"Adım Aysu."
Sıkılı dişlerinin arasından ismini fısıldarken muzdarip olduğunu düşündüğüm bir konuya bam teli basmıştım sanırım. O halde devam etmemde problem yoktu.
"Hay aksi!"
İnandırıcı olmasını beklediğim bir tavırla veryansın etmeye koyuldum.
"İsim hafızam çok zayıftır. Aysun diye aklımda kalmış. Doğru söylemeye dikkat ederim ama hiç sanmıyorum. Kızmazsınız yaa.."
Masum halime kanmadığını gözlerinde yanan ateşten anlamıştım. Gerçi ona kendimi inandırmak gibi bir gayem yoktu. Basbayağı anlasın istiyordum. Ne yaparsa karşılığını misliyle vermekten çekinmeyecektim. O gün cafedeki haline cevap vermemem çok içime dokunmuştu. Onu da bu cesaretlendirmiş olacak ki üzerime gelmekten çekinmeyeceğini daha içeri girer girmez adımı bile isteye yanlış söylemesiyle göstermiş oldu. Ortada paylaşılmayacak bir şey yoktu ama ona batan bir şey olduğu kesindi. O zaman iğneleri çıkarıp tekrar sokma vakti!
Ne zannediyordu beni? Kendi halimde biriyim diye hakkımı aramaktan aciz olduğumu mu yoksa beni sokmaya çalıştığı aşağılık kompleksine yatağımda ağlayarak devam edeceğimi mi? Öyle kolay lokma değildim artık. Yutarsa hazmedemezdi. Beni yaşadıklarım hem elden ayaktan kesmiş hem güçlendirmişti. Küçük olduğuma bakmasındı o yüzden. Ona yetecek bol bol hamlem vardı. Kusura bakmayacaktı artık dilli sarışın.
"Kızarım."
Ben sahte davranışlarına yeniden devam edeceğini beklerken söylemeliyim ki beni bayağı şaşırtmıştı. Korhan'ın ona şaşkınlıkla dönen gözleri ise cabasıydı. Bu kadar erken maskesini düşüreceğimi kim tahmin ederdi ki?
"Kızarım tabi. Böyle konuşursan çok kızarım. "
Lafı öyle ustalıkla döndürdü ki mezardaki hızlı yaşayanların onun bu halini ayakta alkışladığı kesindi. Şeytana pabuç giydirir dedikleri kadınlardan biriydi kendisi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARA
RomanceBenim adaletimin terazisi vicdandır diyen bir adamla hayat bana hiç adil davranmadı diyen küçük bir kadının hikayesi... Bütün umutlarını bir avuç taş yığınında yitiren yüreği yaralı bir adam Hâkim Korhan Atmaca ve sevdiği adamın tecavüzüne uğrayıp...