🥀 9. Bölüm 🥀

7.9K 529 111
                                    

"Beklediğimiz karar çıktı. "

Dirseklerim masaya yaslı, elim çene üzerindeki sakallarımı karıştırırken avukat uzun zamandır beklediğim haberi verdi.

"Af paketinden yararlanma hakkı kazandın. Bu ne demek biliyor musun?"

Kalbim hızla kan pompalarken ellerim yüzüme doğru kapandı.

"Kardeşime kavuşacağım."

Avukat bugüne bir görüşme ayarlayacağını söylediğinde izlediğim haberin etkisiyle gerilimli bir gün geçirmiştim. Af kapsamına girecek miyim girmeyecek miyim endişesi beni bir günde mahvetmişti.

O ezeli bekleyiş bugün son bulmuştu. Vuslat vaktiydi artık. Güzel günler beni bekliyordu. Kardeşime, yeğenime kavuşacaktım. Gözlerimden süzülüp dudaklarımı nemlendiren gözyaşlarım sevincimin kanıtıydı.

Omzuma dokunan el birkaç kez dostça omzumu sıktığında gözyaşlarım dur durak bilmiyordu. Kardeşimi bu parmaklıkların ardında bir daha göremeyeceğimi düşünüyordum. Oysa öyle olmamıştı. Olmayacaktı. Yeniden yan yana, omuz omuza olacaktık.

Hayal gibi...

Ağlarken güler miydi insan? Hem güler hem ağlarmış. Öğrenmiştim. Yaşayarak öğrenmiştim. Ne mutlu bana ki bu deliliği yaşamıştım.

Duygularım büyük bir boşalım yaşarken sırtımda taşıdığım yük adeta azalmıştı. Arkamda bıraktığım kızlarım omuzlarımda büyük bir vicdan ağırlığına sebep olmuştu. Bundandı böyle çökmem..

Mapus damında çökmemiştim. Baktığım duvarda kardeşim vardı. Onun gözleri değdi mi bana öyle çaresizce işte o zaman gitmiştim ben. Nasıl bir yaraydı ki bu kan tükürür olmuştum adeta. Ne yemek ne su. Bir bilinmezi beklerdim başımı koyduğum yastıkta bir fotoğrafa uzun uzun bakarken. Ne doluya ne boşa koyulabilirdi bu müphem acının kendisi.

Öylece beklerdim. Yediğim aşın tadı yoktu. İçtiğim su boğazıma otururdu. Bir gitmek zorunda kalan bilirdi, bir de geride kalan.

Ah, kardeşim!

Bugüne kadar bir doğum günü kutlamayan kardeşim. Gençliğinden, güzelliğinden nefret eden kardeşim.

Seni kendinden nefret eder hale getirdiler, aynalara küstürdüler. Canını aldım o itin, bilseydin hâlâ beni bekler miydin? Beni sever miydin? Kollarınla değil, gözlerinle yine sarılır mıydın? Sarıl isterdim.

Gözlerinle de olsa sar beni...

Bugün benim miladımdı, aynı zamanda doğum günüm.

Anamın rahmine tutunup, dünyaya gözlerimi açtığım o gün. Ben bugünleri hep yas ilan etmiştim yaşça küçükken. Sevilmediğimi bilirdim. Kapının önünde duran it benden daha çok sevilirdi, görürdüm. Bu yüzdendi belki de çocukça şımarıklarımın olmayışı, erkenden büyüyüşüm...

Kimse bana iyiki doğdun dememişti. Doğduğun güne lanet olsun demişlerdi. Her doğum günümde itten farksız olduğumu iyice anlamam için herhalde sopalanmış, hunharca dövülmüştüm.

Çocuktum ben. Ne bilirdim sevilmemeyi, istenmemeyi.. Herkes böyle seviyor zannediyordum çocuklarını. Erken öğrendim yanlış bildiğimi.

Sustum. Çığlık atmayı gülmek, bedenimdeki morlukları oyun belledim. Başka türlü nasıl katlanılırdı? Dedim ya çocuktum. Sevgiye ihtiyacım vardı. Dövülmekle terbiye edildim.

O evde iki çocuk vardı. Birine güneşli günleri, diğerine sağanak fırtınayı gösterdiler. Birinin eline oyuncak, diğerinin payına ölümüne dayak geldi. Görmedim değil, yüzüme bastırılan yastığı. Ellerim sıkı sıkıya tutulurken nefesim kesildi. Ne sesim çıktı, ne soluğum. Çırpınış desen nafile. Öylece bekledim. Ölüm nedir bilir miydim ki o yaşta? Kim geldi aldı bilmem o ölümün kıyısından.

MARA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin