"Bana kardeşimle görüşme imkanı sağla. "
Karşımda takım elbisesi ile oturan orta yetişkin sayılabilecek avukat sesli bir soluk bıraktı. Boynundaki kravatı nefes alamıyormuşcasına genişletti ve konuştu.
"Bunun imkanı yok. İstersen kardeşini buraya..."
Hızla ayağa kalktım ve hızlı kalkışımın etkisiyle oturduğum sandalye tiz bir ses çıkararak yere devrildi.
"Asla. "
Yüksek perdeden çıkan sesim bu durumun olanaksızlığını dile getirir vaziyetteydi.
"Asla burada olduğumu ne bilecek ne de yanıma gelecek. İzin vermem buna. Sil at kafandan. "
Ellerim saçlarımın arasına girip, orayı sağa sola savurarak dağıttı. Gergindim ve bunun hırsını saçlarımdan çıkaracak başka çarem yoktu. Dört duvar arasında sıkışıp kalmıştım. Kardeşime ulaşamıyordum. Yeğenimi göremiyordum. Kafayı yiyecektim. Burada her saat ölümdü. Yelkovan ve akrep saati değil, çaresizliğimi adeta yüzüme vuruyordu.
"Otur şuraya ve bir an önce sakinleş. Öfke kendine zarar vermen dışında bir şey kazandırmayacak sana. Sende zaten bunun bilincindesin Miran. "
Buram buram bedenimi saran öfkeyi dizginlemek kolay değildi. Her şeye kızgındım.
Beni buraya mahkum eden kadere, kardeşime uzanamayan kırılasıca ellerime...
Kaskatı kesilmiş bedenime karşın kolum sıkıca avukatım tarafından tutulmuştu. Ne ara devirdiğim sandalyeyi tutup düzeltti bilmiyorum ama beni o sandalyeye usulca oturttu ve sonra eski yerine yerleşip gözlerime baktı.
"Önceliğin sakinleşmek olmalı. Buradan bir an önce çıkmak istiyorsan öfkene hakim olmalısın. "
Elim istemsizce burun kemerime gitti ve sıktı. Sakin olup istediğimi dile getirmeliydim. Bir çare bulmalıydım. Bir çare bulmalıydı avukat yoksa çaresizlikten delirecektim. Sakinleştiğimi umduğum kısa süreli bir zaman diliminde konuşmaya başladım.
"Peki, iyiyim. Şimdi lütfen bana olmazlardan değil, oldurabileceklerinden haber ver avukat. "
Sesim öfkeli tınıdan çokça uzaktı. Daha ılıman ve kontrollü olduğumu anlayabilmek zor değildi. Karşımdaki avukat yaslandığı sandalyeden hafifçe ayrılıp ellerini masada birleştirdi ve bana bakarken konuşmaya başladı.
"Yapabileceklerimiz oldukça kısıtlı. Kardeşini getirebileceğini söylüyorum, baştan reddediyorsun. Ekstra bir telefon görüşmesi ayarlayabilirim. O da üst mercileri ikna edebilirsem.. "
Ellerimi bacağıma yerleştirip huysuzca homurdandıktan sonra mırıldandım.
"Görüntülü görüşme istiyorum. "
Avukat bana şaşkınlıkla baktıktan sonra bir süre duraksadı. Hemen ardından dudaklarına alaycı bir gülüş kondurdu. Masada olan elleri dudağındaki gülüşe tezat bir biçimde gergince iç içe geçti.
"Şaka yapıyor olmalısın. Ekstra bir telefon konuşması için bile garanti veremeyeceğimi söylerken, görüntülü görüşme talep ediyorsun. Burası bir hapishane ve sende bir mahkumsun. Farkında mısın? İstediğin şey çok fazla."
Dişlerimi sıkarak her söylediğini dinlemiştim ama buraya kadardı. Bacağımda duran ve yumruk olan elimi hızla masanın üzerine vurdum. Masaya büyük bir hızla çarpan yumruğum tiz bir ses çıkartırken, avukat korkarak geri çekilmişti. Başımı ona doğru eğerek sert bakışlar fırlatırken konuştum.
"Onu bunu yapamayacaksan ben sana neden düzenli olarak ödeme yapıyorum avukat? Hak etmen için acaba çaba mı göstersen biraz? Yok yapamam diyorsan seninle aynı diplomayı alan birinden yardım almam kaçınılmaz. Belki o en azından aldığı paranın hakkını gösterebilmek için konuşmaz, direk icraata geçer. Bu da benim faydama olur. Kesin çözüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARA
RomansaBenim adaletimin terazisi vicdandır diyen bir adamla hayat bana hiç adil davranmadı diyen küçük bir kadının hikayesi... Bütün umutlarını bir avuç taş yığınında yitiren yüreği yaralı bir adam Hâkim Korhan Atmaca ve sevdiği adamın tecavüzüne uğrayıp...