Miran'dan
Leyla ile son konuşmamızdan bu yana birkaç gün geçmişti. Bu süre zarfında Civan ile iletişime geçerek durumdan onu haberdar etmiştim. Ne olacaksa olsun kafasındaydım. Onu bırakıp keyif çattığımı düşüneceğine böylesi daha iyiydi. Ha erken ha geç ne fark ederdi? Benden duyması daha iyi olurdu.
Milletin ağzına pelesenk olup dillerden duyacağına abisinden öğrenmeliydi. Civan bir şekilde ona konuyu yüzeysel olarak açıp buraya getirecekti ve ben ona bütün gerçekleri tek tek itiraf edecektim. Leyla ile anlaşan Civan açık bir görüş elde etme imkanı bulmuştu. Kardeşimi görüntülü aramak yerine yüz yüze gelebilecektim uzun bir müddet sonra. Bu görüşme yine Leyla'nın odasında olacaktı çünkü Civan'dan aldığım haber bu yöndeydi. İşlerinin yoğunluğunu bildiğim Leyla'yı sık boğaz etmek istemesem bile bugün görüşme imkanı bulacaktık. Açık görüşmeden hemen önce..
Civan bana bugün getireceğini söylemişti. İçim içime sığmazken aylar sonra onu görebilmenin eşsiz heyecanı benim için dolduracağını bildiğim gözleri nedeniyle gölgelenirken kendimi böylesi daha iyi olacak diye teselli etmekten başka çarem yoktu.
Sabahın erken saatlerinde uyanmaya alıştığım için yine kolum gözlerimi siper alıp kapatırken başımı koyduğum yastık en az taş kadar ağırdı. Aklım ise darmadumandı.
Bundan aylar önce çok düzenli bir hayatım vardı. Uyumayı severdim en basitinden. Buradaki mahkumiyet gözlerimi yummamam gerektiğini göstermişti. Her an tetikte olmayı, dertlerle boğuşmayı..
Kız kardeşim Hayat buna sebep oldu demiyordum. Çünkü en az o da ben kadar masumdu. Bir çocuk masumluğu..
Yaşımdan büyük omuzlarıma yüklenen acılar silsilesine karşılık kardeşimi korumayı kendime görev bilmiştim. Kimse beni korumamıştı ama o bir abinin güven verici şefkatiyle sarmalansın istemiştim. Bence yapmıştım. Kimilerine göre doğru kimilerine göre yanlış yapmıştım.
Kader mahkumluğu nedir ben bu güneş görmeyen mapus damında öğrenmiştim. Sadece sokakta aç kalanı, fakiri, yetimi değil en zengini girerdi bu parmaklıkların ardına. Suç işlemek paranın çok olmasına bakmazdı. Senin vicdanına sığmayanlar hayata sığmıyordu.
Ben o iti kardeşimle aynı gökyüzünde aynı havayı solumasın diye gebertmiştim. Genç kız hayalleri çalınan kardeşimin intikamını almıştım. Zerre pişman değildim. Allah'a karşı isyankar değildim fakat bazen adaletin tecelli etmediği noktada insanoğlu kendi adaletini işletmek zorunda kalıyordu. Benim yaptığım gibi..
Güneşe hasret kaldığım bu koğuşta yaptığım için pişmanlık duymasam da Allah'a af dilemekten geri durmuyordum. İnsanın kanı insana haramdı çünkü. Dini bütün bir insan olmasam da neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliyordum. Yaptığım tastamam yanlıştı ama bu benim kanımca olan doğruyu ne yazık ki değiştirmiyordu.
Uzandığım yataktan gergince kalkıp ellerimi dizlerime yasladım. Koğuşta tek tük insan topluluğu benim gibi uyanıktı. Bu hayat en uyku delisi adamı bile uyumayı sevmeyen bir adam haline getirirdi muhakkak.
"Çayım hazır paşam, gel bir keyiflen. "
Burada tanıdığım en hakiki ama aynı zamanda bütünüyle suç makinesiyle yarışan ellilerinin sonundaki ihtiyar adamın yanına doğru adım adım ilerledim. Avluyu küçük bir camdan gören pencerenin hemen dibine koyulmuş tezgahta fokur fokur kaynayan çaydanlık, hemen yanına çekilmiş iki sandalye..
Sandalyelerden birini çekip oturduğumda tam karşımda yerini almış vaziyetteydi ihtiyar. Doldurduğu demli çay bardağını önüme itelerken dostane bir tavır takınmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARA
RomanceBenim adaletimin terazisi vicdandır diyen bir adamla hayat bana hiç adil davranmadı diyen küçük bir kadının hikayesi... Bütün umutlarını bir avuç taş yığınında yitiren yüreği yaralı bir adam Hâkim Korhan Atmaca ve sevdiği adamın tecavüzüne uğrayıp...