Miran'dan
Revirden çıkalı dört günü geçmişti bile. Bu süre zarfında hapishaneden benimle ilgili haber alan Civan ziyaretime gelmişti. Evdeki durumlardan, kardeşimden haber getirmişti.
"Daha iyi. Kendi ayakları üzerinde, kimseye yaslanmadan duruyor artık. Endişelenme."
diyordu Hayat'la ilgili. Durum böyle diye çok sevinmiştim. Ben gelene kadar kendini toparlaması çok iyi olurdu. Yoksa onu gerekirse doktor doktor dolaştıracak, iyi olana kadar durmayacaktım.
Bu mutlu haber beni sevince boğarken bir yanım kederle gölgelenmişti. Revirde yattığım o gün göğsümde uyuklayan güzel kadını bir daha görmemiştim.
Hayal miydi acaba diye kendimi sorgulamıştım hatta. Hayır, hayal değildi. Üstümüze örttüğüm beyaz ve krem rengi pikenin üstünde rast gelmiştim birkaç tutam saçına.
Böylece hayal değil, gerçekten yanımda olduğu ve aklımın benimle oyun oynamadığı ortaya çıkmıştı.
4 gün ulan! Dört uzun gün..
Hiç mi merak etmezdi insan öptüğü adamı? Kendisine bağladığı beni..
"Almıyorsan geç yerine. Ne bekletiyorsun milleti?"
Bu ses olduğum yemek kuyruğunda hemen arkamda duran adamın sesiydi. Geçen sefer sataştığım adamın..
Ağzımla aldığım nefesi burnumla gerisin geri verirken yavaşça başımı çevirdim arkaya. Gözlerimdeki öfkenin asıl sebebi beklediğimin gelmemesiydi ama şimdi öfkemi başka bir yöne çevirebilirdim ve öyle yaptım.
"Sana mı soracağım ne yapıp yapmayacağımı? Geçen sefer ayağımın altında ezdiğim bir sinekten farksız olduğunu unuttun herhalde. Hatırlatmak borcum olsun o vakit."
Ona meydan okuyordum, diş biliyordum. Nefretimi kazanan biri olarak hiçbir zaman ve hiçbir şekilde yumuşamayacağım kesindi. Elimde kalacaktı ya hadi hayırlısı.
"Lannn!"
diye vahşi bir hayvan gibi kükremeye çalıştı. Sadece çalıştı çünkü ağzından köpükler çıkan, salyalar saçan bir köpekten farksızdı gözümde.
"Seni gebertirim."
deyip yakama yapışınca tepem attı. Bende yapıştım yakasına.
"Sen kime dayılanıyorsun it?"
Karşılığını vermekte gecikmedim. İkimiz arasındaki gerilim en hat safhadayken araya olay büyümeden birileri girdi fakat ikimizde ateş saçan alevler gibiydik. Durdurabilene aşk olsun!
Koluma giren ve beni bulunduğum ortamdan uzaklaştıran iki gardiyan ayak diremelerimi yok saymış ve beni zorla ilerletmeye, olay yerinden uzaklaştırmayı başarmıştı.
Gözünün üstünde kirpik var deseler dalacaktım zaten birine. Sinir, stres tavan yapmıştı.
Gelmiyordu, çağırmıyordu, merak etmiyordu anasını satayım!
Özlemiştim. Deli gibi..
"Oğlum senin tahliyen gelmiyor muydu? Ne diye başına iş açıyorsun? Dua et, müdüre hanım hakkında işlem yapmasın."
Kolumu tutan orta yaşlardaki adamın söylediklerinden anladığım tek şey onun yanına gidiyor oluşumdu. Neredeyse kavga ettiğime şükredecektim. Sonucunun bu olacağını bilsem daha 24 saat olmadan kalkışırdım böyle bir şeye.
Sonunda onu görmek vardı yaa.. Değerdi.
İleriye doğru attığım her adım beni ona yaklaştırıyordu. Koşa koşa gitseydim ya, özgürce..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARA
RomansaBenim adaletimin terazisi vicdandır diyen bir adamla hayat bana hiç adil davranmadı diyen küçük bir kadının hikayesi... Bütün umutlarını bir avuç taş yığınında yitiren yüreği yaralı bir adam Hâkim Korhan Atmaca ve sevdiği adamın tecavüzüne uğrayıp...