20 yaşındaydım. Yirmi yıllık bir hayat değilde sanki asırlardır yaşıyormuşum gibi yorgundum.
Korhan..
O bana kaybolan gençliğimi verdi. Solmaya yüz tutmuş bütün renklerimi avuçlarımın içine yeniden sığdırdı.
Yeniden yaşamayı öğrendim. Gerçekten layık olduğum bir şekilde sevilmeyi..
Abimi görüşümün üzerinden birkaç hafta geçmişti. Bu birkaç hafta içerisinde çok şey değişmişti. Ben değişmiştim özellikle. İnsan kıymet verenin karşısında çamur bile olsa altınla yarışabiliyormuş. Korhan belki beni pamuklara sarmadı ama o pamukların hissettirebileceği hazdan daha fazlasını verdi bana.
Bir çiçek misali özen gösterdi, suladı, güneşte bıraktı. Yakmadan usulca gölgeye bıraktı. Hiçbir şeyi fazla yapmadan ama en doğru şekilde sevdi beni. Gerek sözleri gerek davranışları bana bunu hissettirdi.
Bir zamanlar yeryüzünde çıplak ayaklarla gezdiğim dikenli yollar, gökyüzündeki bulutların üzerinde süzülmekle yer değiştirdi.
Bir kadın olarak gururum okşandı. İlk kez kadın olduğumu hissettim. Kim sevişmeden sevilir mi demişti? Halt etmişti.
Korhan'ın eline elim değmemişti ama o böylesine severken bunu arzu etmemek olanaksızdı. Korkağın tekiydim belki ama duygularımdan soyutlanmış değildim. Kadın olarak sevildiğini bilmek, bunu hissettirebilmenin ötesine geçmek parmaklarımı karıncalandırıyordu. Korkmadan küçük bir temas istiyordum. Ellerinin sıcaklığı altında kaybolan küçük ellerimi..
Aynı yatakta yatacaktık değil mi?
Hep Korhan'ın bana tuhaf tuhaf bakışlarından oluyordu bunlar. Ben böyle şeyler bilmezdim ki.. Şimdi daha önce gözlerinden başka teması olmayan adamın sıcaklığını arıyordum.
Ki bu adam ısrar kıyamet abimi iki kez görmeye gittiğimde benimle gelmek için can atan adamla aynı kişiydi. Ben abime hemen böyle bir haberle gitmeyeyim diye onu ikna etmeye çalışırken o ise beni ikna etmekle uğraşıyordu. Tamam, açıklayacaktık ama biraz çekiniyordum da tepkisinden. Abimdi sonuçta, hayırlı olsun deyip köşeye çekilecek hiç değildi.
Civan abiye söyleyelim diye bir türkü tutturmuştu ki sormayın gitsin! Neymiş, göremediği gündüzlere inat akşamları da beraber vakit geçirecekmiş. Ailesini özlüyormuş.
Aile deyince içim bir kıpır kıpır olmuyor değildi hani ama olmazdı. Her şeyin bir zamanı vardı. Ben abime açamadığım konuyu nasıl ona açayım? En sonunda allem etmiş, kallem etmiş aynı hafta içinde ikinci kez görüş ayarlayarak beni birlikte gitmeye ikna etmişti. Şaka maka abime açıklamaya beraber gidiyorduk. Sırtımdan dökülen terler bu konu hakkında ne kadar endişeli olduğumu anlatıyordur umarım. Ki bütün bu endişeme rağmen beni rahatlatmak için canla başla uğraşan Korhan'ın hakkını yememek lazımdı. Akşamdan planını yapmıştı. Sabah beraber bir kahvaltı yapıp abimin yanına geçecektik. Onunla fazladan geçireceğim bir dakikayı bile fırsata çevirmezse olmazmış.
Buna dünden razı ama istemem yan cebime koy halinde takılan benim canıma minnetti. Onunla bir şeyler paylaşmayı seviyordum. Onun bana verdiği kadar kıymet vermeyi..
Sabahın gün ışıklarını yeni yeni doldurmaya başladığı odamda onu düşünürken gelen mesaj bildirimi ile istemsizce ürktüm. Hayal uykusundan hiç kalkmazken komodindeki telefonumu elime alıp gelen mesajı açtım.
Gün ışığım.. Uyanamadım. Bir günaydın desen açılır belki gönül gözüm.
Bu adam bana hangi sevabımın mükafatı olarak verilmişti acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARA
RomanceBenim adaletimin terazisi vicdandır diyen bir adamla hayat bana hiç adil davranmadı diyen küçük bir kadının hikayesi... Bütün umutlarını bir avuç taş yığınında yitiren yüreği yaralı bir adam Hâkim Korhan Atmaca ve sevdiği adamın tecavüzüne uğrayıp...