9.sınıfta yaşadığımız o kavgadan 12'den önce olduğumuz bu yaza kadar baktığımda yaptığımız tek şey yokuş aşağı yuvarlanmaktı. Aramızdaki problemler asla bitmedi. Başta basit bir yumruktan başlayan olaylar, okul kavgası, laf atma derken gittikçe ilerlemişti. İlk başlarda ön plana çıkan kavga için ettiğimiz nedenler olsa da belli bir süre sonra nedenlerin de bir önemi kalmamıştı. Onun gözünde ben, zengin zübbe oradan oraya sürten işlevsizin tekiylen benim gözümde o; psikopat, sağı solu belli olmayan, pis, alt bir mahalleliydi.
Kısaca Özer'den nefret ediyordum. Gözlerimin içine alayla bakmasından nefret ediyordum, nefretle bakmasından nefret ediyordum, hiç bakmamasındansa daha çok nefret ediyordum çünkü bu daha da değersiz hissettiriyordu.
Düşmanım olan birinin bir süreliğine bile bana böyle değersiz hissettirebilmesi ise açık ara en nefret ettiğim şeydi sanırım çünkü ben ne yaparsam yapayım onda anlık bir sinirden fazlasına sebep olamıyormuşum gibi hissediyordum.
Beni kendime getiren Özer'in güler gibi çıkan sesiydi. "Dalıp gittin yüzüme noldu çok mu beğendin?"
Yüzümü buruşturdum ve yalandan bir üzüntüyle konuştum. "Mahalleli, üzüleceksin biliyorum ama üzgünüm evcil dağ ayısı isteseydim bile senin cinsin ilgimi çekmiyor."
Arkadaşlarından biri 'lan!' tarzı bir şeyler derken Özer suratıma bakmaya devam etti. İlk başlarda onda hiçbir tepkiye sebep olamadığımı düşünüp daha da kudururdum ama arkadaşını tanımaktan daha kolayı varsa o da düşmanını tanımaktı. Özer de en az benim kadar zeki biriydi. Öfkesini kontrol etmekte iyi olmasa da öfkesini kontrol edemediğini göstermemek konusunda oldukça iyiydi ve onu tanıdığım kadarıyla bu sabit bakışın sinirlenmekte olduğunun göstergesi olduğunu biliyordum.
Bu kadar yıldan sonra birbirimizin hareketlerine alışmamız gerekirken duyarlılaştığımız konusunda şüpheleniyordum çünkü Özer nefes alsa bile batıyordu bana. Suratına bakmaya daha fazla katlanamayınca başımı karşıya çevirip adımlamaya devam ettim. Kavga etmeyi nadir anlardan biri olsa da istemiyordum. Zaten geç kaldığım eve yüzümde yaralarla girmek istemiyordum. Babamı üzmek bu hayatta hiç sevmediğim bir şey olsa da aptal kendimden ödün veremediğim kişiliğim yüzünden zaten sürekli belaya bulaşıyordum. Üstelik yanımda kapatıcı da getirmemiştim. Suratımı saklamamın bir yolu yoktu.
Özer gülerek yanıma geldi. "Hadi ama nereye kaçıyosun öyle? Alt sınıf diyen sen değil miydin altın kaşık? Şimdi o alt sınıfın mahallelerinde ne işin var?"
Suratımı ona çevirmeden konuştum. " Çok meraklıyım sanki bok çukurunuza! Çıktığım mekan yakınlardaydı." Ona açıklama yaptığım için kendime sinirlenirken bunu suratıma yansıtmamaya çalışarak ilerlemeye devam ettim.
"Evet bak dediğin şeyde haklısın ama. Burası çukur gibidir, at ceseti, üstüne de biraz toprak." Beni öldürmek istiyormuşçasına süzdükten sonra konuşmaya devam etti. "Bok konusuna geleceksek bu konu biraz değişken mesela ama korkudan biraz daha hızlı yürüyüp mahalleden bir an önce çıkabilirsen çözülür sorunumuz."
Söylediği onca şey içinden korktuğumu ima etmesi beni çıldırtırken adımlarımı durdurdum. Benimle beraber o da durdu. Olabildiğince gücümle onu omuzlarından ittirdim ama alkolden dolayı tüm gücümü kullanamıyordum. Ona siktir git diyecekken sanki onu ittirmemi bekliyormuşçasına suratıma yumruğu geçirdi. Kafam yana düşerken sinirimin gözümü karartttığını hissetmeye başladım. Önümüzdeki 3-4 yıl geliştirdiğim yüzücülüğümle daha güçlenmişken artık ona karşı hiçbir zaman ilk kavgamızdaki gibi hazırlıksız yakalanmayacak kadar dikkatli olmamla kavgalarımız genelde eşit ilerliyordu. 9.sınıfta yediğim dayak aklıma gelince daha da sinirlendim.
Gittikçe ayıldığımı hissederken kafamı Özer'e geçirdim. Kaç dakika kavga ettiğimizi bilmiyordum ama bazen sırf can sıkıntısına bile birbirimize bulaştığımızdan artık çok da yabancı değildi bu durumlar.
Yüzüme üçüncü yumruğunu geçirirken kaşımdan akan sıcak sıvıyı hissettim. " Aa kan" diyerek kahkaha attı. Şerefsiz ismime gönderme yapıyordu.
Onu ittirip üstüne çıkarken yerde boğuşmaya devam ettik. En sonunda tüm gücümün çekildiğini hissettim. Bedenimi altına aldığında yumruklarından biraz daha nasibimi almıştım. Kafasını biraz geri çekip suratıma baktıktan sonra sırıttı. Piç, eserini beğenmiş olmalıydı. Dudağından akan kan ve morarmış sol yanağını görünce ben de sırıttım. Onu üstümden itip aksayarak ayağa kalktım. Arkamı dönecekken sözleriyle geri ona döndüm.
"Kaçacak mısın yavru kuş? Anne, anne diyerek geziyordun sokakta, yuvana mı döneceksin? Babana da söyle moralini düzeltmesi için altın kaşığınla beslemeyi unutmasın seni ama."
İçimin acıması gerekirdi anneme söylediklerine karşı ama içimdeki kalın duvara çarptı sözleri. Biliyorum kalbimin orası sertleşmişti artık. Her çocuğuna sarılan anneyi gördükçe, her eve gidip başımı okşayan bir annem olmadıkça. Sorun yoktu, bu kadar basit sözler beni yıkamazdı. Bu da işime geliyordu. Şu an en son istediğim şey Özer'in annemin beni terk ettiğini bilmesiydi. Mahalleli kesin bu durumu bana karşı kullanırdı.
Elimle onu geçiştirir gibi bir hareket yaparak "Gece sobanın köşesine sinmişken ıslak halı kokulu evinde benim zenginliğimi hayal edip kuduruyosun yine demek. Gel bi gün bize misafirimiz olursun. Etik dersi falan veriririz sana ahlakın gelişir." diyerek gülümsedim.
Abarttığım kadar fakir olmadığını biliyordum ama zaten ben de onların abarttığı kadar zengin değildim. En azından altın kaşığım yoktu ulan.
Göreceğim şeyi bilerek bakışlarımı suratına çevirdim. Ben onun söylediklerinin içeriğine bağışıklık kazandığım için takılmazken, onun gerçekten maddi durumuna söylediklerimi takmadığını gördüm gözlerinde.
Sırıttı ve " ondan ondan hadi gönlün olsun. Yaralarını sararken beni anmayı unutma." diyerek arkasını dönüp ilerlemeye başladı.
"Tek seni ansam iyi yedi sülaleni anıcam lan!" diye bağırırken arkadaşlarının yanına ilerlemeye devam eden Özer'in kahkahası boş sokakta yankılandı. Zevk alıyordu pislik.
Onu biraz daha arkasından izledikten sonra önüme dönüp adımlamaya başladım. Karşılıklı yaşadığımız olayda ben onu keyiflendirirken onun beni sinirlendirdiğini fark edip bir küfür savurdum.
Neyse ki stresimi atmıştım biraz olsun da buna iyi gelmişti. Taksi durağına vardığımda, plastik sandalyelerde oturup sohbet eden adamların önüne ilerledim. Suratımın haline şaşırdıklarını fark etsem de bir şey demeden taksi ayarladılar. Arka koltuğa kendimi attığımda şoförün muhabbet etme çabalarına kulak tıkayarak kafamı arkaya yasladım.
Ağzımdan bir şarkı mırıldanırken, aklımdaysa boş sokakta yankılanan kahkaha sesi dolaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalleli -GAY
RomanceBakışlarımı bana sırıtarak bakan kara gözlü mahalleliden çekmeden arkadaşlarımla konuşmaya devam ettim. "Bizim mis gibi özel okulumuz neden bu vasıfsızların elinde ve şu karşıdaki mal neden bana yiyecek gibi bakıyor?" Altın Kaşık Akan ve Mahalleli...