Okula geç kaldığım için üstüme okul kıyafetlerini geçirmek ve spor çantamı almaktan fazlasını yapamamıştım. Aşağı indiğimde her gün okula gitmeden önce babamla vedalaştığım için onu arıyordum.
"Efendim neden halının altı un dolu?"
Duyduğum temizlikçi ablanın sesiyle yönümü değiştirerek dış kapıya döndüm.
Eh, bir gün vedalaşmadan çıksam bir şey olmazdı.Hızlı geçen araba yolculuğundan sonra okula girdim ve merdivenleri hızla çıkmaktan nefes nefese kalmış halimle sınıfa daldım.
Matematikçinin kötü bakışları altında sırama ilerledim. Oturduğum sıranın yanındaki Özerle "güne nasıl başlarsan öyle gider" sözünün her sabah yataktan mutlu çıkabilen bir pezevenk tarafından uydurulma olması için dua etmeye başladım.
Özer'in yanına otururken sessiz olmaya çalışarak ona eğildim ve "Defol git" diye fısıldadım. Bence gayet öz ve anlamlı bir ifade ediş biçimiydi. Sıramda ne işi olduğu umrumda değildi, yanımda istemiyordum onu.
Bıkkınca bana baktı.
"Çok meraklıyım sana Altın kaşık. Hoca ikimizde arka uçlarda tekli oturuyoruz diye yan yana koymuş bizi. Gevşekliğe alerjim var dedim dinlemedi."dedi."Muazzam bir kasıntı olduğundandır."
"Kes sesini dersi dinliyorum."
Ona gözlerimi devirirken odaklanmaya çalışarak tahtaya döndüm. Daha önce ne meslek yapacağıma dair uzun uzun düşündüğüm olmamıştı. Mühendisliğin pek bana göre olduğunu düşünmüyordum gerisini sınav sonucuma göre seçmeyi düşünüyordum.
Hocanın anlattığı soru bir türlü kafama girmediğinde söylenerek kafamı çevirerek sıraya koydum. Bakışlarımı Özer'e diktim. Güzel bir yazısı vardı. Soruları anladığı belli olan bir havayla dinliyordu hocayı.
Aklıma müdürün, 9.sınıfta Özer'in devamsızlıktan kaldığını söylemesi geldi. Ne yapmıştı ki bu dağ ayısı? Evde yatmak için miydi, önemli bir işi mi vardı? Kafamdaki sorgulamaya banane diyerek nokta koyduğumda Özer tahtada olan gözlerini bana çevirdi.
Gözleri suratımda gezindi. Düşünceli bir hali var gibiydi.
Ona ilk bakmaya başlayan ben olmama rağmen
"Ne bakıyorsun bana, soruya odaklansana. Zaten karışık kaçıracaksın sonra ağlama."dedim."Sen sorudan daha karışık duruyorsun."dedi.
Neredeyse ağzının içinden söylediklerine karşı alnımı kırıştırdım. Bu ne demekti şimdi? Yıllardır hakaret dağarcığımız ne kadar gelişse de belli bir yerden sonra birbirini tekrar ediyordu sürekli hakaret ettiğimiz için. Bu da onun yeni kelime sokma çabası falan mıydı acaba? Hakaret dışında birbirimize sıfat takmadığımızdan hakaret olmalı diye düşündüm. Karışık duracak neyim varmış benim ayrıca böyle hakaret mi olur lan?
"Götünden kelime üretme. Altın Kaşık iyi işte."
İlk başta suratındaki anlamadığı belli olan ifadeyi izledim. Nihayet anladığında kısık sesle gülmeye başladı söylediğim şeye.
"Tamam, kelime üretmek yerine Altın Kaşık demeye devam ederim."dedi.
Neye gülüyordu şimdi bu? Yine istemeden keyiflendirmiştim şerefsizi. Somurtarak dersi dinlemeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalleli -GAY
RomanceBakışlarımı bana sırıtarak bakan kara gözlü mahalleliden çekmeden arkadaşlarımla konuşmaya devam ettim. "Bizim mis gibi özel okulumuz neden bu vasıfsızların elinde ve şu karşıdaki mal neden bana yiyecek gibi bakıyor?" Altın Kaşık Akan ve Mahalleli...