Tenefüste oturmuş Onur'un anlattığı bir anısına gülüyordum ya da gülüyormuş gibi yapıyordum. Aradaki fark çok da keskin gelmiyordu artık ben de hangisi olduğunu bilmiyordum. Özerle kavgamızın daha doğrusu onun bana söylediklerinin üzerinden dört gün geçmişti. Cuma günü konuşmamızın üstüne haftasonu biraz daha toparlanmama ve kendime gelmeme yardım etmişti.
Kendi aptallığımın üzerini örtmeye ve Mahalleli'ye nefret duyma zamanlarıma geri dönmeye çalışıyordum. İlk başta bunlar çok da zor olmayacak sanmıştım ama etrafındakilerle gülüp hayatındaki her şey yerli yerindeymiş gibi olan davranışları ne kadar belli etmemeye çalışsam da çıldırmama sebep oluyordu.
Bana kendimi bu kadar kötü hissettirdikten sonra kendisi nasıl bu kadar mutlu olabilirdi? Kapı yine kendimi ezip ona değer vermem aptallığına çıkınca düşüncelerimi kestim. Olan olmuştu.
Ne kadar bakmamaya çalışsam da arada bakışlarım Özer'i buluyordu. Özerinse gün boyu bir kere bile dönüp bana baktığını görmemiştim.
Madem bana siktiri çekecek kadar, benim gözlerime bile doğru düzgün bakmayacak kadar düşmanımsa hala, tüm dik duruşları, rahat ve mutlu gibi duran tavırları neden her zamanki gücünden değil de güçlü durmaya çalışmasından dolayıymış gibi geliyordu? Benim bir yanılsamam mıydı bu?
Eğer güçlüyse de öyleymiş gibi duruyorsa da, bu tavırlarına karşı suratına yumruğumu geçirmek istedim ve fark ettim ki onun hakkında çok şey istiyordum ben. Kalabalığı tararken sanki orada olup olmamın hiçbir önemi yokmuşçasına beni atlayan, yanlışlıkla değince de katlanamadığı bir varlıkmışım gibi bakan o gözlerini oyup eline vermek istedim. Bana bir kelime bile söylemeyen ama başkalarına kahkahalar sunan sesini kesmek istedim. Artık düşmanı olmaya bile layık değilmişim gibi yok sayışında boğmak istedim onu.
Dedim ya çok şey istedim ben onun hakkında ama sanırım en çok da yumruk atmatan bahsettiğim o yüzü bana tekrardan gülsün istedim. Bana boş bir bakışla değil de mutlulukla baksın istedim. En çok benim söylediklerime kahkaha atsın istedim. Gözü kalabalıkta ilk hep beni bulsun istedim.
Bunları istediğim için nefret ettim kendimden. En büyük özelliğim aptal gururum değil miydi? Neredeydi gururum da böyle şeyleri Özer'e karşı isteyebiliyordum?
Suratımdan yansıttığımı bildiğim acı ifadesini silmeye çalıştım. Özer'in yarısı kadar umursamaz olabilirdim değil mi? Olmasam da öyleymiş gibi davranmak benim için zor olmamalıydı.
"Ben niye bir türlü fizik yapamıyorum ya? Akan, sen bana anlatabilir misin biraz öğle arasında? Senin benden daha iyi fiziğin."
Onur'un konuşmasıyla ona döndüm. Soruyu anlamaya çalışırken kendini hırpalamış olacak ki saçları birbirine girmişti. Sırıtarak saçlarına elimi atarak düzelttim. "Tamam, pek de iyi olmasam da denerim şansımı."dedim.
Onur'un hoşuna gitmiş olacak ki bana sırıtarak baktı. Üzerimde hissettiğim bakışlarla gözlerimi sınıfın karşısında oturan Mahalleli'ye çevirdim. Gün boyunca ilk kez göz göze gelişimizdi bu. Beni sürekli es geçen bakışlarından sonra şu an gözlerinde gördüğüm acıya ve çaresizliğe anlam veremedim. O ise yakalanmış gibi bakışlarını kaçırıp sanki bana hiç bakmamış gibi arkadaşlarıyla konuşmaya devam etti.
Onun gözlerinde gördüğüm bir saniyelik acı ve çaresizlik tüm bu davranışlarının, tüm bu bakışlarının bir maske olduğunu düşündürdü bana. Bunun için mi bana hiç bakmıyordu, hiçmişim gibi davranıyordu? Yakalanmaktan mı korkuyordu?
Peki sıkıntısı neydi? Ne sıkıntısı vardı da saklamaya çalışıyordu? Madem vardı, neden sorduğumda beni terslemişti, neden bana söylemek istemiyordu da uzaklaşmayı seçiyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalleli -GAY
RomanceBakışlarımı bana sırıtarak bakan kara gözlü mahalleliden çekmeden arkadaşlarımla konuşmaya devam ettim. "Bizim mis gibi özel okulumuz neden bu vasıfsızların elinde ve şu karşıdaki mal neden bana yiyecek gibi bakıyor?" Altın Kaşık Akan ve Mahalleli...