38. Muhtaç

7K 492 65
                                    

Sınıfta henüz üç beş kişi ancak vardı. Bense normalde zar zor kendimi yatakten kazırken değişiklik olsun diye normalde geldiğim vakitten erken gelmiş sıramda boş boş oturuyordum. Fazla enerjiden olduğunu söyleyerek yataktan fırlasam da bu değişikliğin sebebinin Özer'i daha erken görmek istemem olduğunu biliyordum.

Özerle geçirdiğimiz zamandan sonra içimde bir yer kaynayıp duruyordu. Sürekli onu görmek istiyordum, yanımda olsun istiyordum, üstün çıkmaya çalışıp dursam da onun tarafından sahiplenilmeyi bile sevdiğimi biliyordum ama onun bunu bilmesine kesinlikle gerek yoktu.

Kapıya diktiğim gözlerimi çekerek telefona elimi attım. Boş boş beklemek yerine Özer'i aramak için rehbere gireceğim sırada her zamanki dağılmış saçları, kalıplı duruşu ve dik yürüyüşüyle Özer girdi içeri. Kalbim gördüğü iki saniyelik görüntüyle hızlıca çarpmaya başladı. Bu aptal organa her Mahalleli'yi gördüğünde çıldırmaması gerektiğini öğretmem gerekiyordu cidden.

Özer'in gözleri benim gözlerimi bulduğunda bakışından şaşırdığını anladım. Büyük ihtimalle bu kadar erken gelmemi beklemiyordu. Gülümseyerek yanıma geldi. Henüz Mete gelmediği için boş olan sandalyeye geçip oturdu. Suratımdaki sırıtmayı gizlemeden ona baktım. Benim mutlu halim onu da mutlu etmiş gibi kısık bir gülüş bırakarak kafasını eğdi.

"Ne bu bakışın sahibini kapı girişinde bekleyen yavru köpek gibi?"dedi otuz iki diş gülerken.

Yaptığı benzetmeyle gülüşüm anında yerini sinirli ifademe bıraktı. Ne demek sahibini bekleyen yavru köpek? Sanırım Mahalleli yumruklaştığımız günleri özlüyordu. Ağzımı açıp küfredecekken Özer sıranın altından elimi yakaladı ve kimse görmesin diye eğilerek avuç içimi öptü. Kafasını geri kaldırdığında elini de elime sardı ve parmaklarını benimkilere doladı.

"Tamam, tamam vallahi demedim bir şey. Sustum."

Geri adım atmasıyla ağzımı geri kapatırken Özer'e etmem gereken küfrü, içimde yumuşayan tarafıma ettim. Özerle sevgili olduğumuzdan beri onun basit hareketleri bile yumuşatıveriyordu zaten beni. Çoktan fark etmiştim, Özer beni başka birine çevirmişti yavaş yavaş. Asla taviz vermem dediğim konularda bile kendi lafımı çiğneyebiliyordum artık. İşin en garip yanıysa kendimi eksik hissetmiyordum her zamanki gibi. Tam tersine her bir hücrem onun yanındayken ve beni sevdiğini bilirken dolup taşıyordu.

Özer tüm eksik yanlarımın bütünüymüş gibi tamamlıyordu beni.

Beni düşüncelerden gözlerime bakan karalar çıkarırken sinirim çoktan geçmesine rağmen kaşlarımı çattım.
"Bi daha böyle bir benzetme yap izle mucizeyi asıl sen nasıl köpek oluyosun!"

Özer gülümsemeye devam etti içi boş tehdidime. Sinirimin çoktan geçtiğini bildiği belliydi ama bir şey demedi. Bakışları yüzümü turlarken yukarı kıvrılmış dudakları hafifçe düz bir ifadeye bıraktı yerini.

Aniden ciddileşen ifadesi suratına dikkatli bakmama sebep olurken gözaltlarındaki karaltıları fark ettim. Pek uyumuş gibi durmuyordu. Neden uyumamıştı ki? Dün akşam ek işe de çıkmamıştı.

"Akan bana her şeyi söyleyebileceğini biliyorsun değil mi?" Ani cümlesiyle yerimde kasıldım. Neden böyle bir cümle kuruyordu ki şimdi?

Bir şey demeden gözlerine baktım bir süre. Ona depoda söylediğim yalan aklıma gelirken suratımın düşmesine engel olamadım. Suratımdaki ifade değişikliğini anlayıp anlamadığını bilmiyordum ama yine de suratımı düz bir ifadeye çevirmeye çalışarak gözlerimi kaçırmadan baktım gözlerine.

"Ne şimdi bu konuşma, çocuğunun yöneliminden şüphelenen anlayışlı aile babası gibi?"

Özer suratındaki düz ifadeyle bakmaya devam ettikten birkaç saniye sonra gülümsedi tekrardan.

Mahalleli -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin