55. Okula Dönüş

3.8K 315 60
                                    

Mutfak duvarındaki saate göz atarken okula gitmek için daha vaktim olduğunu görerek salona ilerledim. Koltuğa oturarak başımı arkaya yasladım. Yaşadığım olaylar karmaşası ve hayatımın en zor gününe oynayan zamanın üzerinden üç gün geçmişti. Araya hafta sonunun girmesine sevinmiştim. Konularda oldukça ilerlemiştik ve sınava çok uzun bir zaman kalmamıştı. Okula gitmezsem Özer'in de gitmeyeceğini biliyordum, işe bile zor bela gidiyordu. Her sabah on dakikalığına bize uğrayıp beni neşelendirmeye çalışarak ailesinden, iş arkadaşlarından ve nefret ettiği işinden bahsediyordu.

Ben de her seferinde onunla uğraşmak için 'Hangisi, baştan üçüncü mü sondan beşinci mi' diyordum. Çoğu zamanki gibi part time işleriyle dalga geçmem keyfimin yerine geldiğinin bir işareti olduğundan beni öperek işe gidiyordu. Bense odama kapanıp tüm gün ya film izliyor ya da ders çalışıyordum.

Koltuktan kafamı kaldırdım ve okula erken gitmenin bir sakıncasını görmeyerek Özer'e evden çıktığıma dair bir mesaj attım. Evin bahçesine vardıktan sonra araba ile yürümek arasında kararsız kalırken aklıma Özer'in evine kadar yürürkenki zor dakikalarım geldi. Bu düşünce garaja dönmeme sebep oldu ama saniyelik bir kararla önüme geri dönüp bahçe kapısına yürüdüm.

İğrenç anıları kendi ellerimle düzeltecek kadar gücüm vardı. Artık eskisi gibi yaralı olmak istemiyordum. Yaralı olduğumu gizlemeye çalışırken daha kötü de hissetmek istemiyordum. Zaten bir gün boyunca okula gidersem eski arkadaşlarımla nasıl karşılaşacağım, gerçeği öğrenip öğrenmedikleri ve bunun sonucunun ne olacağı beni rahatsız edip durmuştu.

Zamanlaysa bu düşünceler kafamdan silindi. Neden bunları dert etmesi gereken ben olacaktım ki? Ben yanlış hiçbir şey yapmamıştım. Ayrıca Onur'u kışkırtmak içim söylediğim şey doğruydu. Özer'e sarıldığımda tüm sıkıntılardan sıyrılacak gibi hissediyordum. Yanımdaydı, birbirimize destek oluyorduk ve her şey güzeldi.

Bu düşünceler beni 'Götüne takmayan Akan' moduna geri çekerken keyfim yerine gelmişti. Özür dileyip arkasını dönen, kendini savunamayan o Akan gitmiş yerine tamamen deşarj olmuş versiyonum gelmişti. Yapılanları hazmedemeyen yaralı bir tarafım olduğunu da biliyordum ama bu kısım bir tek Özer'in yanında ortaya çıkmayı çok iyi öğrenmişti. Özerse kendimden bile daha iyi müdahele etmeyi öğrenmiş gibi anında beni iyileştiriyordu.

Okula vardığımda bir şarkı mırıldanarak bahçe kapısından girdim. Telefonumun titremesiyle cebimden çıkararak ekrana baktım. Özer de varmak üzere olduğunu söylüyordu. İçeri girmeyi es geçerek banklardan birine kuruldum. Bakışlarım ayak bileğime takıldığında daire şeklinde bir tur çevirdim.

Babama sadece ayağımı burktuğumu söylemiştim. Üç saat dikkatsizliğime kızarken günde dört kez de krem getirip buz tutuyordu. Bileğimde hafif bir sızı dışında bir şey kalmamış gibiydi. Babam kremin kalitesini överken bense sevgiyle iyileştiğime dair uçuk bir fikri savunuyordum.

Ensemdeki dokunuşla yerimde sıçrarken arkamdaki gülme sesine karşı küfrederek ensemi okşadım. Özer yanıma yerleşirken "Amma korkaksın Altın Kaşık." dedi. Ağzımın içinden homurdanarak "Hadi lan oradan." dedim. Ortam bir süre sessiz kalırken kaçırdığı gözleri bir benim üzerimde bir de gelişigüzel etrafta gezindi.

Artık onu hiçbir şey için suçlamıyordum. Benim gözümde fark etmeden yaptığı hata hariç bir şey kalmamıştı geriye ama aramızda bir şeyler farklılaşmış gibiydi. İlişkimiz biraz daha hassaslaşmıştı. Sebebinin çoğunluğu Özer'e aitti. Beni kafayı yemiş bir şekilde görmek onu daha da dikkatli davranmaya zorlamış gibiydi. Her hassas çizginin üzerinden atlamaya çalışıyordu, onun için de kolay olmadığını biliyordum.

Mahalleli -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin