Anahtarımı cebimden çıkartıp kapı kilidine sokarken olabildiğince sessiz olmaya çalıştım. Anahtarı kilitte çevirdikten sonra kapıyı araladım. Kapıyı yavaş bir şekilde genişçe açtığımda karanlık holü ve ışıkları yanmayan odaları görünce derin bir nefes verdim.
Şu an istediğim son şey babamın beni böyle görüp üzülmesiydi. Onun üzüleceğini bilsem de yine de başkasının beni ezmesine izin vermeyen veya başkasının bana yaptığını yanına kar bırakmayan bir kişiliğim olmasından dolayı ne bir kavgadan ne de beladan geri durabiliyordum.
Yarına yaralarımın daha kötü bir halde olacağı belli olduğu için sabah uyanınca kapatıcı kullanmayı kendime hatırlattım. Geç kaldığımınsa farkında olmaması imkansızdı. Telefonumdaki mekanın gürültüsünden duymadığım cevapsız aramalar bunun kanıtı niteliğindeydi.
Yavaşça üst kata çıkıp odamın kapısını açtım. Sessizce kapatmaya özen gösterdikten sonra içeri adımladım. Duş alıp almamak arasında kararsız kalsam da kolumu kaldıracak gücüm olmadığını fark edince üstümdekileri çıkartıp altımdaki boxerla kendimi yatağa attım.
Sırtımdaki yarayı unutmamın bedeli olarak ağzımdan ufak bir tıslama kaçtı. Aklıma Özer geldiğinde, eğer biraz daha gücüm olsaydı yastığı yumruklayacağımı biliyordum ama bunun yerine sessizce bir küfür mırıldanmakla yetindim. Aklıma annem hakkında söylenmesi geldi.
Dediğim gibi canımı yakmamıştı söyledikleri. Annem sadece, eksik bir parça kazanmama sebep olan kişiydi. Ne daha fazlası ne daha azı. Bizi bırakıp gittikten sonraysa hislerimle ve kendimle boğuşmam da bu eksik yanımı büyütmüştü.
Eksik biri olduğumu kabul ediyordum. Bir parçam yok olmuş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Bunun için basit flörtlerden veya hoşlanmayı aşmayan birkaç sevgililikten fazlası çıkmazdı benden. O eksik parçam, birine gözü kapalı güvenmeyi veya aptal gibi kalbimi ona teslim edip kırmamasını ummayı kabul etmemi engelliyordu. Ne kadar duygusal gözüksem de mantık insanıydım. Kimseye bu gücü veremezdim. Kendimden başka kimseye kendimi emanet edemezdim.
Bunun için eksik yanımın etrafı kalın duvarlarla çevriliydi. Biri annemle ilgili bir şey dese bunun için o duvarlara çarpıp yok oluyordu ses. Yıkılmayacağını bileceğim kadar test edilmişti o duvar.
5 yaşında Kapı girişinde annemin beni asla sevemediği ve sevemeyeceği hakkında babamın karşısında hüngür hüngür ağlayışını izlerken ve babam çaresizce annemin gitmemesini söylediğini dinlerken oluşmaya başlamıştı bu eksiklik ama artık önemi yoktu. Neyin eksik neyin tam olduğunun hiç önemi yoktu.
Gayet farkındaydım ki çoğu insandan daha güçlüydüm. Kendimi acındıracak veya kendime acıyacak yönüm yoktu. Ne kendimi kabullenemeyecek ne de bir olaya takılı kalıp yaşamımı etkilemesine izin verecek kadar kontrolsüz ve beceriksizdim.
Kabullenmiştim sadece çünkü emin olduğum bir şey varsa o da ben eksik olsam da zayıf değildim.
...
Gözüme gelen ışıkla gözlerimi araladım. Güneş ışığının tam gözüme gelmesiyle bu hareketimden anında pişman olurken başımın ağrısını hissetmemle sızlamaya ve içme fikrini ortaya atan Mete'ye saydırmaya başladım. Saatin kaç olduğunu görmek için gözümü tekrar açmam gerektiğinde gözlerimi aralayarak karşı duvardaki saate baktım. 10 olduğunu görmemle yerimden fırladım. Babam uyanmış olmalıydı. Üstüme eşofman takımı geçirdikten sonra odamdaki aynanın önüne geçerek yanındaki dolabın çekmecesinden kapatıcıyı çıkarttım. Aynaya baktığımda yüzümdeki yaraları inceledim.
Yüzümü buruşturup sinirle gözlerimi kapattım. Cidden hiç iç açıcı gözükmüyordu. Aslında Özerle aramızdaki sözsüz anlaşmalardan biri de yüzden çok vücuda çalışmaktı. Tahmin ettiğim kadarıyla o da ailesine bu şekilde gözükmek istemiyordu ve benim gibi kapatıcı kullanmadığınaysa emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalleli -GAY
RomanceBakışlarımı bana sırıtarak bakan kara gözlü mahalleliden çekmeden arkadaşlarımla konuşmaya devam ettim. "Bizim mis gibi özel okulumuz neden bu vasıfsızların elinde ve şu karşıdaki mal neden bana yiyecek gibi bakıyor?" Altın Kaşık Akan ve Mahalleli...