Sınıfa girdiğimde yaptığım ilk şey Özer'in oturduğu yere bakmaktı. Boş sandalyeyi görmemle rahatladığımı mı yoksa rahatsız mı olduğumu bilemedim. Suratındaki ifadeyi görmek istesem de o ifadenin bana yapabileceklerine hazır mıydım bilmiyordum.
Kendimi sırama attığımda Mete arkasını dönerek bana kekolardan sigaralarını nasıl koruyacağına dair gece yatmadan önce yaptığı planı anlatıyordu.
"Kanka kendine gel sen zenginsin amına koyayım. Bi paket daha alıver."
"Anlamıyorsun onlar benim zayıf noktam. Sigaralarımı kimseyle paylaşamam yahu istemiyorum hayır."
"Uf ne bok yersen ye." dedim.
"Gören de Özerle kavgalarınız anayasanın 18.maddesi üzerine yaptığınız tartışmalarla başlıyor sanar. Her seferinde ne bakıyorsun kavgası yaptıktan sonra sen artık bıkıp bakmayı kesince ne bakmıyosun sen diye kavga etmemiş miydiniz lan siz?"
"Sus artık sus. Bu kadar yüksek doz Mahalleli bünyemi çarpıyor."
Kerem'in gelmesiyle planlarını baştan ona anlatmaya başlayan Meteyle gözlerim sınıftan yeni içeri giren Özer'i buldu. Suratındaki saf nefret ve sinirle keyfim yerine gelirken dün onun bana yaptığı gibi parmaklarımı oynatarak el salladım ona.
'O elini götüne sokucam' tarzı bir bakış atarak sırasına geçti. Açıkçası biraz bile korkmuyorum desem yalan olurdu ama düşmanın da iyisini seçmek lazımdı. Özer sağlam bir düşmandı. Mesela müdüre gidip beni şikayet etmeyeceğini biliyordum. Biz işlerimizi böyle halletmiyorduk ya o da beni soyunma odasına falan kapatırdı ,ki fena olmazdı kafam doluydu biraz sessizlikte rahatlardım, veya ona denk bir şey yapardı ,buradaki bilinmezlik biraz ürkütücüydü ama üç dört saat kapalı kaldı diye kesecek de değildi, veya beni döverdi. Özer'i tanıyordum.
Düşmanını tanımak dostunu tanımaktan çok daha kolay.
Ders başlayalı yirmi dakika civarı olmuşken bir erkek öğrenci yine dünkü gibi Özerle beni çağırınca unuttuğum müdür aklıma geldi. Öğretmenden izin alıp ayağa kalktım. Sınıftan dışarı çıkıp biraz yürüdüğümüzde önümüzdeki öğrencinin gözden kaybolmasıyla Özer orantısız bir güçle beni duvara yapıştırmıştı.Beklemediğim hamleyle şaşırırken Özer'e baktım.
"Akan, her zaman basmaman gereken yerlere basıyorsun, söylememen gereken şeyler söylüyorsun. Ağzındaki altın kaşığı çıkarmaya fırsat bulduğunda da tüm bu şımarık halinle beni oldukça iğrendiriyorsun ama merak etme üzerine daha fazla düşüneceğim kadar değerli bir insan değilsin. Hak etmiyorsun pek fazla şeyi. Haddini... senin haddini bilmen lazım. Daha doğrusu bilmediğin haddin sana öğretilmesi."
Noluyordu amına koyayım.
Genelde bana patlayan oydu. Daha ilk karşı karşıya geldiğimizde yakın bile olmadığı bir alt sınıfı için arkadaşımın attığı yumruk yüzünden ağzımı açmama izin vermeden beni yere seren oydu. İlk başta böyle bir yapısı olduğunu zannetmiştim ama benim dışımda pek az insana karşı böyleydi. Hele yakınlarına karşı o muazzam iyiliğini ve şefkatini asla esirgemezdi. Yabancılara da sataşan ya da en azından iki çift lafını dinlemeyen bir yapısı yoktu. Onlara, kara gözleri nefretle bakmıyordu. Suratlarını gördüğünde gözleri öfkeyle kararmıyordu. Alaycılığıyla onları vurmuyor, seslerini duyunca yüzünü kırıştırmıyordu. Neden haddini bilmeyen bendim?
Ben onun bana yaptıkları ve tavrı yüzünden böyleydim ona karşı. Altta kalan ve hele de küçük görülmeyi hazmeden bir yapım asla yoktu. Aslında insanların maddi imkanlarını da götüme takmazdım ama benim ondan aşağı olduğum hiçbir şey yokken tüm bu tavırları ona bu konuda da bulaşmama neden oluyordu. Anlatsam da beni anlamayacaktı ve ben de onun gibi birinin anlayışını falan istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalleli -GAY
RomanceBakışlarımı bana sırıtarak bakan kara gözlü mahalleliden çekmeden arkadaşlarımla konuşmaya devam ettim. "Bizim mis gibi özel okulumuz neden bu vasıfsızların elinde ve şu karşıdaki mal neden bana yiyecek gibi bakıyor?" Altın Kaşık Akan ve Mahalleli...