20. Portakal Suyu

9.8K 758 98
                                    

Özer beni evine soktuğunda girdiğim evi incelemeye başlamıştım. Tam emin olmasam da 2+1 gibi duran bir evdi. İçeri girdiğinde ev salona açılıyordu.Küçük ve samimi bir evdi. Etrafı incelemem annesinin bir odadan çıkıp bizim içeri girdiğimizi görmesiyle sonlandı. Kadın bizi ağzı yüzü şiş ve mor görünce benim kim olduğumu bile sorgulamadan ikimizi de oturtup biz yaparız desek de yüzümüze zorla pansuman yapmıştı.

Oturduğum yerde biraz daha Özer'e kaydım. Ne kadar bu durum hoşuma gitmese de kendimi annesini takip eden yavru ördek gibi hissediyordum. Kavga ettiğimiz yerden ayrılıp eve girene ve ben annesine alışana kadar Özer'in yakınından pek ayrılmamıştım. Utangaçlıkla alakası yoktu zaten pek utandığım da söylenemezdi ama beni buraya getiren o olduğu için tek bağım o olması gerekiyormuş gibi hissetmekten alıkoyamamıştım kendimi.

Özer bu durumu fark ettiyse de sesini çıkartmamıştı ve annesi yaralarımızın sebebini sorduğunda 'basit bir kavga' diye geçiştirmişti. Suratımızdan çok da basit olmadığı anlaşılsa da annesi sadece dikkatli olmamızı söyleyerek sorgulamadı.

Muhabbet ilerlerken Özer laf arasında beni arkadaşı olarak tanıtmıştı. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmam gerekmişti.

Bana 'kes çeneni role uyum sağla' tarzı bir bakış attığında ben de uyum sağlayarak Özerle ne kadar iyi  anlaştığımıza dair konuşmaya başlamıştım. Özer'in masanın altından ayağıma attığı tekme atmasıyla fazla ileri gittiğimi anlayıp sustum.

Biraz daha konuştuktan sonra annesi kalkıp 'içiniz ısınsın' diyerek çay doldurmuştu. Babası evde değildi bu süre içerisinde, öğrendiğime göre Özer'in kardeşi de okuldaydı. Özer'in ailesinin kalanını da merak ediyordum ama birtek annesini görebilecektim sanırım ve tanıdığım kadarıyla gerçekten  aşırı tatlı bir kadındı.

Özer'in annesi işi olduğu için yanımızdan kalkarken Özer de beni kolumdan tutup kaldırarak peşinden götürerek bir odaya sokmuştu.

İçeri girdiğim odaya baktığımda buranın Özer'in odası olduğunu anlamıştım. Oda pek büyük değildi ama küçük bir oda da değildi. Özer ilk izlenimde ne kadar dağınık bir insan gibi dursa da aslında zamanla onun düzenli ve temizliği önemseyen bir insan olduğunu anlamıştım. Giyinişinin tertipliliğinden bile belli olurdu bu durum. Onun için dağınıklığa yakın bile olmayan düzenli odasına baktığımda çok da şaşırmadım.

Benim odam da neredeyse her zaman düzenli olsa da, bunun sebebi toplu bir insan olmam falan değildi. Dağınık yaşayan bir insandım ve kıyafet katlamaktan da haz etmezdim. Her gün odamı temizleyen temizlikçi ablaya gerçekten acıyordum.

Özer'in, yatağına oturmamdan hoşlanmaması ihtimaline karşı masasının sandalyesini çekerek ona oturdum. Özerse dolabının çekmecesinden krem kutusu çıkartmıştı.

"Al bunu karnına sür."dedi kremi bana uzatırken.

Karnımdaki yaranın gittikçe daha kötü olmasını istemediğimden elindeki kremi aldım. Üstümdeki tişörtü sıyırarak karnımdaki yaraya sürmeye başladım. Canımın acısa da önemsemeden sürmeye devam ettim.

"Sırtın da çok kötü olmuş."dedi Özer.

Bakışlarımı Özer'e çevirdiğimde karnıma krem sürmek için kaldırdığım tişörtten gözüken belime ve sırtıma baktığını gördüm. Düştüğüm ve beni yumruklayan çocukla yerde cebelleştiğim için yara olduğunu az çok tahmin edebiliyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu. Tişörtü düzeltip kremi işim bittiği için masanın üzerine bıraktım.

"Sen kendi suratına bakmadan benim sırtıma ne laf ediyosun be?"dedim. Sesim hesap sormaya yakın bile çıkmamıştı yorgunluktan.

"Keyfimizden diyoruz sanki, kendi kendine pansuman yapamayacağın için daha da kötü olur. Otur yatağa da krem süreyim."dedi.

Mahalleli -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin