Özer'in görüş açıma girmesiyle önce etrafına telaşla bakınmasını izledim. Nihayet beni gördüğünde koşarak yanıma geldi ve oturduğum kaldırımda yanıma çömelerek yüzümü elleri arasına aldı. Yüzümü sağa ve sola çevirerek inceledi ve yara olmadığını anlayınca derin bir nefes bıraktı. Onu neden çağırdığımı gösterecek bir kanıt ararcasına etrafa bakındı. Hala daha ellerini yüzümden çekmemişti.
Çıldırmış gibiydi. Deli gibi telaşlandığını görebiliyordum. Hava serin olmasına rağmen incecik üstünden ve ayaklarına geçirdiği iki farklı ayakkabıdan evden aceleyle çıktığını anlayabiliyordum. Suratıma düşman olduğumuzu söyleyip, 'ne sandın ki sen bizi iki üç şeyle' diyen adama ne olmuştu da tehlikede olma ihtimalim onu böylesine korkutmuştu?
Artık bu sorunun cevabını biliyordum ama aklım almıyordu. Özer benimle göz göze gelmeye çalışarak kafamı kaldırdı suratına doğru.
"Ne oldu, neyin var? Biri bir şey mi yaptı? Akan konuşsana ne olur."dedi yalvarırcasına çıkan sesiyle. Kolay kolay ondan yardım istemeyeceğimi bildiği için büyük bir şey olduğunu düşünüyordu.
Evet büyük bir şey olmuştu ama tahmin ettiği şeyle alakası yoktu."Bana aşıksın."
Fısıldamadan biraz yüksek çıkan sesimi duyduğunu kaskatı olan bedeni ve şaşkınlıkla açılan gözleriyle anladım. Ona böyle bir şey söyleyeceğimi tahmin bile etmiyor olacak ki açtığı ağzını ne diyeceğini bilemeyecek şekilde geri kapattı. Şaşkınlığı yerini çaresizliğe bıraktığında omuzları yılgınca çöktü.
Onu ilk kez böyle görüyordum. Tamamen pes etmiş gibi. Kaybetmiş gibi. Maske takıyordu çünkü bana aşık olduğunu göstermek istemiyordu. Yenildiğini kabul etmişti çünkü kabullenmişti. Hızla ayağa fırlayarak olduğum yerde birkaç adım ileri geri yaparak turladım. O da benimle beraber ayağa kalktığında bakışlarımı tekrar acı çeken yüz ifadesine çevirdim. Reddedemiyordu bile ama reddetmesi gerekiyordu. Mümkün değildi.
O ve ben...
"Bana aşıksın?"dedim bu sefer güçsüzce söylemek yerine yüksek sesle sorar gibi söyledim cümleyi. Özer yine ağzını açmadı. Bana yakalanmak istemediği ve böyle yakalanmayı tahmin bile edemediği belliydi.
"Bana aşıksın!"
Sesim ne güçsüz ne sorar gibi çıkmıştı şimdi. Sadece kabul etmek istemediğim bir gerçeğin doğruluğu çarpmıştı yüzüme. Yanıma yaklaşarak kolumu tuttu. Elini ittirdim ve ayakta kalamayacağımı anlayarak duvara yasladım bedenimi. Özer tekrardan yanıma gelip kolumu tuttuğunda onu itecek isteği de gücü de bulamadım kendimde.
"Akan..." ismim ne zamandır ağzından hakaret gibi çıkmayı bırakmıştı da en değerli hazinesinden bahseden birinin sevdiğini fısıldayışı gibi çıkıyordu. Onun ağzından kendi ismimi bu şekilde duymak ağlamak istememe sebep oldu.
"Akan, sana aşığım."dedi.
Hayatım boyunca bir cümlenin hem böyle harika hissettirebildiğine hem de böyle yıkıp geçebildiğine şahit olmamıştım hiç.
Gözlerim dolarken yeşillerimi karalarına çevirdim. Benim gözlerimin dolmasıyla onun da gözleri dolmuştu.
Beni seviyordu... Bana o şiir kitabını almıştı çünkü beni seviyordu. Benden uzak durmaya çalışmıştı çünkü beni seviyordu. Bana aşkını itiraf ediyordu çünkü beni seviyordu.
Aklım bulanmışken bana suratını yaklaştıran Özerle ne yapacağımı bilemedim. Birkaç saniye sonra dudaklarımın üstünde hissettiğim dudaklar, hareketsiz kaldığı birkaç saniye boyunca defalarca beni öldürmeye teşebbüs etti, defalarca yaşadığını hiç bilmediğim parçalarımı hayata döndürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalleli -GAY
RomanceBakışlarımı bana sırıtarak bakan kara gözlü mahalleliden çekmeden arkadaşlarımla konuşmaya devam ettim. "Bizim mis gibi özel okulumuz neden bu vasıfsızların elinde ve şu karşıdaki mal neden bana yiyecek gibi bakıyor?" Altın Kaşık Akan ve Mahalleli...